Geçmiş tarihinde bir Türk boyu olan Nogay Hanlığı ile kurulmuş daha sonra Kazak Hanlığına dönüşen 1991 yılında bağımsızlığını ilan etmiş,Orta Asya’nın Türk ve Müslüman kültürünün en büyüğü, hem tarım hem de yer altı kaynakları açısından çok zengin alt yapıya sahip Ülkenin petrol, uranyum, demir ve altın rezervlerinin başkenti.. Halkının zengin kültürü ; Nevruz-Tengri Ruhu Müzik-Aksiyon Film ve Elma festivallerine yansımış Doğuda Güney Kazakistan Eyaleti, güneyde Özbekistan, kuzeyde Karaganda Eyaleti ve batıda Aktöbe Eyaleti ile komşu olan KIZILORDA ..
İyi ki varsın yazı dizimde Ülkemizin Bilim,sanat,tıp sivil toplum kuruluşlarının liderleri ve Patronlar dünyasından tanınmış simalar yer aldılar. Bu günkü yazı dizimizin konuğu , Türk birliği,kardeşliği ve Orta Asya’da yaşayan Türklerin köklü bir uygarlığa sahip ülkesi Kazakistan Kızılorda ya bağlı bir köyünde 26.04.1968 yılında dünyaya gelen Gül ALCANSOY .
Gül ALCANSOY’ Babası, 1941-1945 İkinci Dünya Savaşı yıllarında Orduda yer alan bir Pilot.Asker kızı olmanın gururunu yaşıyor. Kendisi Babasının asker kökenli olmasının,kendi yaşamının her kesitinde yaşadığını , tıpkı bir asker ruhu ile büyüdüğünü ifade ediyor.
Öğrenim yılları, doğup büyüdüğü eyalette geçen ALCANSOY un 1985 yılında Rusya –Sibirya bölgesinde Üniversite yıllarını zor bir dönemden sonra 1990 yılında Gazetecilik Bölümünü bitirmesi ile kariyer yıllarının ilk bölümüne merhaba demesi ile başladı. 1990 ‘ da Kazakistan ‘a geri döndü ve mesleğine devam etti.1995 de eşiyle tanıştı. 1997 de evlendi ve 2 kız çocuk annesi. Mesleki yaşamında uzun yıllar bir işle uğraşmadı.
Kazakistan, bağımsızlığını sağladığı günden bu yana sürdürdüğü politikalarla bölgenin istikrar ve cazibe merkezi olması ,ayrıca Rusya ve Çin ekseninde yürüttüğü stratejik enerji politikaları da ekonomik yapısını güçlendirmesi ile oluşan bağlamda bir çok enerji Şirketlerinin ortak üssü konumuna gelmiştir.Eşinin İnşaat alanında faaliyet göstermesi nedeni ile ,hem yurt içi hem de yurt dışı bağlantılarından dolayı Rusya, Kazakistan, ve Türkiye’de de yaşadı.
Çok atılgan,güçlü dimağı ve yaratıcılık özelliği olan ALCANSOY …her noktada kendisini yetiştirmeyi başardı. Çocuklarına iyi bir Anne olmasının yanı sıra Güzel Sanatlar –Resim ve Moda alanında kurslara katıldı. Azeri i ressam Serhat ve Gülseren Güneri hocalardan dersler aldı. Yağlı boya resim yapmayı çok seviyor öyle ki resim onun hayatında bir yaşam biçimi. Gül ALCANSOY ; Kadınlarımızın her alanda başarılı olabileceğini söylerken “Kadın isterse her şeyi yapar” ifadesinde Çok ama özverili çalıştığını ,çalışmaktan haz aldığını ,çalışmayı sevdiği için hedeflerinin olduğunu söylüyor.
GAYRİMENKUL sektörüne olan merakı ..sektör içerisinde eğitimler almasına sebep oldu. Profesyonel gayrimenkul danışmanlığı hizmeti, tüm dünyada gayrimenkul pazarlama imkanı, en yeni teknoloji ile en kapsamlı eğitimler, yaygın network ağı, gibi içerisinde barındıran REMAX firmasında işe başladı.
Sürekli kendisini yenileyen ve geliştiren Gül ALCANSOY Dünyanın ilk gayrimenkul danışmanlık markası olan Coldwell Banker de işe başladı. Burada sektörden çok edinimler kazandı . Bir tanıdığının aracılığı ile Proje, danışmanlık. Uluslararası eğitim ve danışmanlık şirketi kurmaya karar verdi. Türkiye ‘de yaşamaktan son derece mutlu olduğunu ifade ederken ekonomik,siyasal ve kültürel anlamda Dış yatırımcıların Ülkemize yapacakları yatırımların desteklenmesi için yeni bir Şirket daha kurdu. Kendine ait Şirket kurmayı planlıyor .
Dünya da halen açlık sınırında olan Ülkelerin ve toplumların olduğunu belirten ALCANSOY özelikle Afrika daki çocuklara yardım elini uzatarak onlara yardım etmek istediğini ifade ediyor. Anne ve Baba kavramlarının kendisi için özel bir öneminin olduğunu anlatırken gözleri doluyor. Her fırsat bulduğunda Huzur evlerini ziyaret ediyor. Onların dertleri ile hem hal oluyor. Kendisi “Huzur evlerini ziyarete gittiğini anlatırken şu ifadeleri kullanıyor. “kendi içimde karmaşık duygular hissettiğim bir yer. Bir yandan, bakıma muhtaç büyüklerimizin insanların bakıldığı bu harika merkezlerin bulunmasından dolayı yoğun bir sevinç hissediyorum.Çok duygusal biriyim, Anne baba özlemimi gidermek için sık sık Huzur evlerine gidiyorum. O insanlara sarılmak bana HUZUR veriyor. İçimi döküyorum. Orda kendimi tutuyorum. Çıktıktan sonra ağlıyorum.” Diyor. Güzel Sanatların her türünü seven bir karekteristik duruşu var. Spor ve dans tutkusu hayatında olmazsa olmazı. Her sabah kalktığın da müzikle dans ederek kalkıyor.
Türk insanlarını özünden gelen bir gelenekle çok sevdiğini ifade ediyor. “Türk Toplumu onu, o da Türkiye de olmaktan, Türk insanlarına olan güveninden dolayı çok mutlu o da onları seviyor” ayrıca Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ‘ e olan hayranlığını gizlemeden yapamıyor.
Hem kendi ülkesi Kazakistan,hem de ikamet ettiği yurdu Türkiye ye olan sevdası .bitip tükenmek bilmeyen çalışma azmi,, insanlara her konuda ve her alanda göstermiş olduğu yardımsever kişiliği ,sektöründe hazırlayıp sunduğu ezber bozan gelişim çözümleri danışmanlığı, hizmetleri ile takdire şayan sosyal bir lider ve iş kadını olması ,sağduyusu ve göreceli davranışları ile
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, “Dün Çanakkale’de geçit vermeyenlerin torunları, bugün de sınır içinde sınır dışında Türkiye’ye karşı hain pusular kuran, hain emeller taşıyanlar ve arkasında yine emperyalist güçlerle büyütülerek, beslenerek, silah verilerek, güçlendirilerek ortalığa salınanlar ve Türkiye’yi durdurmak için teröre bir şekilde alet olanlara karşı da milletimizin evlatları direnmektedir.” dedi.
Kurtulmuş, Meclis’te, şehit aileleri ve gazilerle bir araya geldiği iftar programında yaptığı konuşmada, ramazanda şehit yakınları ve gazileri Meclis’te ağırlamaktan ve iftar sofrasında bir arada olmaktan memnuniyet duyduğunu söyledi.
Bugünün 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 109’uncu yıl dönümü olduğunu anımsatan Kurtulmuş, Çanakkale’de düzenlenen programla bir kere daha tarihin en güzel, en görkemli sayfalarından birisi olan Çanakkale destanını, o maneviyatı hissettiklerini ve bu vatanı ebedi yurt olarak bırakan şehitleri ve gazileri minnetle, şükranla yad ettiklerini belirtti.
Aradan bir asır geçmiş olmasına rağmen ne bu milletin karşısında olanların ne de bu milletin ruh halinin değişmediğini vurgulayan Kurtulmuş, şöyle devam etti:
“Bu milletin karşısında olanlar bir asır evvel Osmanlı Cihan Devleti’nin yıkıntılarını iyice ortadan kaldırıp Anadolu’yu işgal etmek, ülkemize tamamıyla emperyalist emelleriyle hakim olmak için yedi düveli getirerek Çanakkale’ye yığdılar. Akif’in söylediği, ‘Kimi Hindu, kimi Yamyam, kimi bilmem ne bela… Hani tauna da zuldür bu rezil istila…” dediği, Çanakkale’yi geçebilselerdi, Marmara’ya ve İstanbul’a gelip, bütün Anadolu’yu işgal etme hevesindeki emperyalistlerin inanın bugün de niyetleri, hedefleri hiçbir şekilde değişmemiştir. Dün Çanakkale’de ecdadımızın sıradağlar gibi durarak şehit olduğu, ‘Çanakkale geçilmez’ destanını yazmasının arkasındaki ruh haline sahip olan milletimiz, aynı dirayetle aynı bilinçle durmaktadır.
Emperyalistlerin bu ülkeye ait emelleri hiç değişmediği gibi bu milletin milli hasletleri de Allah’a çok şükür gayet canlı bir şekilde yerinde durmaktadır. Dün Çanakkale’de geçit vermeyenlerin torunları, bugün de sınır içinde sınır dışında Türkiye’ye karşı hain pusular kuran, hain emeller taşıyanlar ve arkasında yine emperyalist güçlerle büyütülerek, beslenerek, silah verilerek, güçlendirilerek ortalığa salınanlar ve Türkiye’yi durdurmak için teröre bir şekilde alet olanlara karşı da milletimizin evlatları direnmektedir.”
“Bu milletin ferdi olmaktan dolayı büyük bir memnuniyet duyuyoruz”
Şehitler dolayısıyla yaşanılan acılara işaret eden Kurtulmuş, kendisinin de şehit taziyelerine katıldığında, şehidin anne ve babasının ağzından bir kere bir isyan sözü duymadığını ifade etti.
Şehit yakınlarının gözlerinde yaşlar olmasına, yürekleri kan ağlamasına rağmen “vatan sağ olsun” dediklerini dile getiren Kurtulmuş, “Böylesine dirayetli bir millet… Allah’a çok şükür, hepimiz bu milletin ferdi olmaktan dolayı büyük bir memnuniyet duyuyoruz, büyük bir bahtiyarlık duyuyoruz. Şehitlerimize bir kere daha rahmet diliyorum. Allah şehitlerimizin açmış olduğu bu kutlu yolda, bu millete istiklalini ve istikbalini hiç kaybetmeksizin kıyamete kadar bu toprakları Türklerin yurdu olarak sahip olmayı nasip etsin diyorum.” şeklinde konuştu.
Kurtulmuş, Anadolu topraklarına gelindiğinden bu yana milletin, devlet geleneğinde iki önemli vasfının bulunduğunu, bu vasıfların sadece devlet aygıtının sahip olduğu bir özellik olmanın ötesinde milletçe sahiplenilmiş bir hayat prensibi şeklinde olduğunu bildirdi.
“Anadolu’ya geldikten sonra onun içindir ki ecdadımız burada durmamış, hep daha ileriye giderek, hep cenk meydanlarında bulunmayı, devletin bekasının bir şartı olarak görmüştür. Diyebiliriz ki, tarihimizin bütün altın sayfalarını oluşturan, insanların yazdığı o destanların arkasındaki temel husus, ‘Ölürsem şehit, kalırsam gaziyim.’ diyerek ileriye atılabilme becerisinin bu milletin genetiğine yansımış olmasıdır. Yani bu milletin hamurunda i’la’yi kelimetullah davası vardır, Allah’ın sözünü en ileriye taşıyabilmek için vatanını, milletini, bayrağını, inancını, mukaddesatını, dinini koruyabilmek için gerekirse kendi canından vazgeçmek, gerekirse kendi kanını feda etmek vardır. Öyle olduğu için büyük tarihi destanları yazdık. Öyle olduğu için Birinci Cihan Harbi’nden sonra topu tüfeği kalmamış değil, kazması küreği dahi kalmamış olan bir milletten, ‘Ya Allah’ diyerek ayağa kalktık ve bugünkü bağımsız Türkiye Cumhuriyeti Devleti’mizi kurduk.”
TBMM Başkanı Kurtulmuş, şehit yakınlarının, Türk bayrağına sarılı tabutun başında ‘Vatan sağ olsun’ diyebiliyorsa onun arkasındaki esas şeyin, milletin sahip olduğu i’la’yi kelimetullah davası olduğunu ifade etti.
“Bizim için devlet, kıyamete kadar ebed müddet sürebilecek olan bir şeydir”
Türk milletinin ikinci önemli vasfının da “devlet ebed müddet” olduğunu bildiren Kurtulmuş, şunları kaydetti:
“Bu fikir, sadece devlete güç veren bir fikir değil, aynı zamanda milleti ciddi bir şekilde ayakta tutan ana unsurlarımızdan birisidir. Bizim için devlet, kıyamete kadar ebed müddet sürebilecek olan bir şeydir. Devlette sadece bir yönetim erki değil, aynı zamanda devletle millet bütünleşmesi içerisinde milleti en güzel temsil eden bir üst yapıdır. Böyle olduğu içindir ki devlet ebed müddet fikriyle hareket eden bu millet, aynı zamanda cihanda bir nizam kurma derdinin, davasının içerisinde olmuştur. Dünyanın her tarafında insanların adaletle, hakkaniyetle, barış içerisinde ve insani bir şekilde yaşaması bizim devlet anlayışımızın önemli özelliklerindendir. Bu anlamda ‘nizam-ı alem’ ismini verdiğimiz bu aleme nizam verme ülküsü, sadece bizim milletimizin yaşadığı topraklarda değil, bütün dünyada hakkı, hakikati, adaleti tesis etme anlayışının yansımasıdır.”
Kurtulmuş, nizam-ı alem davasına sahip bir millet olarak Kudüs’teki meseleyle, Gazze’deki meseleyle birebir ilgilenildiğini ifade ederek, “Hiç şüphesiz söyleyebiliriz ki dünyada devlet ve millet olarak Gazze’deki insanların yaşamış olduğu, bu tarihin gördüğü en büyük soykırım karşısında gösterdiğimiz tepkiler tesadüfi değildir. Allah’a hamdolsun bu milletin neredeyse tamamına yakını Gazze’de yaşanan insanlık dışı suçları telin etmek, bunlara karşı dimdik ayakta durmak anlamında ortak bir noktadadır.” diye konuştu.
Devlet ve millet olarak Gazze’nin yanında olunduğunu vurgulayan Kurtulmuş, bunun, nizam-ı alem anlayışının bir yansıması olduğunu kaydetti.
Kurtulmuş, adil ve hakkaniyetli bir dünya sistemi kurmak için mücadele verildiğini belirterek, “İnşallah sonuç alacağız. Türkiye’nin öncülüğünde yeni bir dünyanın kurulduğunu inşallah hep beraber göreceğiz.” ifadesini kullandı.
Ramazan boyunca edilen dualar hürmetine Gazze’deki mazlum insanların huzura kavuşmasını dileyen Kurtulmuş, şöyle konuştu:
“Ümit ediyoruz ve öyle olacağına inanıyoruz ki biz görmesek bile bu salonda genç olanların tamamının göreceğini biliyorum, yakında Türkiye’nin öncülüğünde Cumhurbaşkanımızın liderliğinde dünyada yeni bir sistemin kurulabilmesinin ayak sesleri zaten duyulmaktadır. Yeni bir Birleşmiş Milletler kurulacak, dünyada hakkaniyeti, adaleti esas alan yeni bir siyasal sistem inşa edilecektir. Bundan hiç şüphemiz yoktur. Yine hiç şüphemiz yoktur ki 1967 sınırlarında, başkenti Kudüs olan, tam manasıyla egemen bir Filistin devleti kurulacak ve bu Filistin devletinin varlığı dünyada barışın, adaletin yeniden tesis edildiğinin en büyük göstergesi olacaktır.”
Tarih boyunca altüst oluşların neredeyse tamamının Orta Doğu merkezli olduğunu, dünyadaki büyük harplerin, değişimlerin bu bölgedeki gelişmelere göre ortaya çıktığını vurgulayan Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Dünya barışının kapısı Orta Doğu barışıdır. Orta Doğu barışının kapısını açan anahtar ise Filistin’in özgür olabilmesidir. Tarih bize bunu öğretiyor. Ne zaman Filistin’de hakkın, hukukun, adaletin gerçekten hakim olduğuna şahit olduysak, dünyada da barış olmuştur. Örnek, ecdadımız dört asrı aşkın bir süre bugün kan ve gözyaşının hükümran olduğu Filistin topraklarında egemen oldu. Müslümanlar, Hristiyanlar, Yahudiler ve farklı ırklardan insanlar hep bir arada yaşadı. Bütün dinler, mezhepler, meşrepler farklılıklarını hiçbir şekilde ayrılık vesilesi olarak görmediler. Öyle ki ezan sesleriyle kilisenin çan sesleri ya da ağlama duvarının dibinde dua eden Yahudilerin yakarışları birbirine karıştı.”
Osmanlının yükseliş döneminde Hayfa kapısının üzerinde “La ilahe illallah İbrahim Halilullah” yazdığını dile getiren Kurtulmuş, Hristiyanların ve Musevilerin de incitilmediğini kaydetti.
Kurtulmuş, büyük ve kapsayıcı bir fikre sahip olunursa barışın sağlanabileceğini belirterek, şunları söyledi:
“Yer yüzünün kurtuluşunu sağlamak inşallah hep beraber milletçe çabalarımızla, gayretlerimizle ve bütün dünyadaki mazlumlardan yana olan; dini, mezhebi, meşrebi, ırkı ne olursa olsun insanlık onurunu taşıyan herkesle işbirliği yaparak, büyük bir sesi ortaya çıkarmakla mümkündür. Şunu da söylemek gerekir ki artık dünyada bir insanlık cephesi kurulmuştur. Dünyanın birçok yerinde, hükümetleri İsrail’in yanında durmak için can atsalar da yüz binlerce, milyonlarca insan sokağa çıkıyor ve bu zulme ‘Dur’ demek için seslerini olabildiğince yüksekten çıkarıyor.
Bizim milletimize yeryüzünde nizamı yeniden tesis etmek düşer. Biz, kurulan oyunun basitçe oynayan bir oyuncusu değil, yeni oyunlar kurabilen ve bu kabiliyete sahip olan bir milletiz. İnşallah insanlığın yaşadığı bu zulümlerden, haksızlıklardan kurtulabilmesi için bir, beraber olarak hep birlikte yeni bir dünyanın kurulması için hakkaniyeti, adaleti esas alan, milletimizin özellikleriyle yolumuza devam edeceğiz.”
“Allah’ın izniyle bu millete kimse zarar veremez”
Şehit yakınları ve gazilere de katılımlarından dolayı teşekkür eden Kurtulmuş, şehitlerin ruhaniyetinin de salonda olduğundan adı kadar emin olduğunu belirtti.
TBMM Başkanı Kurtulmuş, sözlerini şöyle tamamladı:
“Her ne kadar onları görmüyorsak da onların bizi gördüğünü, bizim buradaki iyi niyetli birlikteliğimizden memnun olduğunu da hissediyor gibiyiz. Dolayısıyla bu millet; bu özelliklerini, bu inancını, bu dağ gibi duran milli kimliğine sahip olduğu sürece, Allah’ın izniyle kimse bir zarar veremez. Bir asır evvel 72 millet nasıl bir araya geldiyse bugün de değil 72, 73 millet bir araya gelsin, bu milletin karşısında hiçbir şey yapamaz. Yeter ki biz bu şuurla, bu birlik ve beraberlik duygusuyla yolumuza devam edelim. Allah şehitlerimize rahmet eylesin, şehitlerimizin ailelerine sabır versin. Bu millete her türlü güçlüklerden, her türlü zorluklardan kurtulma ve dünyanın en güçlü milletlerinden birisi olmayı yeniden nasip etsin.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 18 Mart Şehitleri Anma Günü Töreni’ne katıldı
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Şehitler Abidesi’nde düzenlenen 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 109. Yıl Dönümü Töreni’ne katıldı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Şehitler Abidesi’nde düzenlenen 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 109. Yıl Dönümü Töreni’ne katıldı.
Törende konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, yaptığı konuşmada katılımcıları selamlayarak, dünya tarihinde eşine nadir rastlanır bir destanla Çanakkale’yi geçilmez kılan kahramanları rahmetle, şükranla yâd ettiklerini kaydetti.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere kahraman orduya önderlik etme şerefine nail olan komutanları saygıyla anan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bin yıllık vatanımız Anadolu’nun müdafaası için, ülkemizin ve gönül coğrafyamızın dört bir yanından gelerek gözlerini kırpmadan canlarını veren yiğitlerin her bir ferdine Allah’tan rahmet diliyoruz. Bugün de vatan topraklarında, sınırlarımızda ve sınırlarımız ötesinde ülkemizin güvenliği, milletimizin huzuru, devletimizin bekası için gece gündüz faaliyet hâlinde olan askerlerimize Mevla’dan kolaylıklar diliyoruz. Türkiye ve Türk milleti olarak, Çanakkale’de hangi mücadeleyi verdiysek bugün de farklı görünümler ve araçlar altındaki sinsi saldırılara karşı benzer bir duruş sergiliyoruz” diye konuştu.
Millî şair Mehmet Akif Ersoy’un Çanakkale şehitlerini destanlaştıran şiirinde yer alan “Eski dünya, yenidünya, bütün akvam-ı beşer/ Kaynıyor kum gibi mahşer mi hakikat mahşer/ Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk; Sadece bir hadise var ortada, vahşetler denk” dizelerini aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: “Ülkemizin bilhassa geçtiğimiz 10 yılda maruz kaldığı her hadisenin gerisine bakıp maskeleri kaldırdığımızda aynı yüzleri görüyoruz. Terör örgütlerini sınırlarımıza yığıp, bizi istiklalimizle sınayanlar bunlardır. Çeşit çeşit yöntemlerle egemenliğimize göz diken darbecileri üzerimize salanlar bunlardır. Her biri, milletimizin zenginliği olan farklılıklarını kırılmaya yatkın fay hatları hâline dönüştürmeye çalışanlar yine bunlardı. Kalkınma hamlelerimizi boşa çıkarmak için üretimimizi ve istikrarımızı sabote edenler bunlardı. Demokrasi atılımlarımızı, vesayetin çarkları arasında parçalayarak milletimize zulmedenler bunlardı.”
Çanakkale’de bu milletin erkeğiyle, kadınıyla, genciyle, yaşlısıyla, öğrencisiyle, hocasıyla, çalışanıyla, işvereniyle, tek vücut olup düşmana geçit vermediğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: “Milletimiz son dönemde yaşadığımız sınamaların her birinde de bedeni ve kalbiyle aynı vakur iradeyi ortaya koymuştur. Asırlarca yürüttükleri maddi ve manevi yıkım çabaları sonunda Türkün fıtratının değişeceğini sananlar, ruhun aynı ruh olduğunu gördüler, anladılar. Dün, Çanakkale’de yakılan ateş millî mücadeleyle ve Cumhuriyetimizin ilanıyla neticelenmişti. Şimdi de eser ve hizmetlerimizle, 2023 hedefleriyle, ‘Türkiye Yüzyılı’ vizyonuyla yaktığımız ateş, inşallah ülkemizi dünyada hak ettiği yere çıkarmamızla gayesine ulaşacaktır.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Çanakkale Zaferi’ni ve ardından gelen başarıları tarihlerinin en büyük yokluklarını, kuşatmalarını, ihanetlerini yaşadıkları bir dönemde elde ettiklerini, bugünkü Türkiye’nin altyapısıyla, siyasi ve teknolojik gücüyle, ekonomisiyle, hedeflerini hayata geçirme konusunda çok daha büyük imkânları olduğunu söyledi.
“ÇANAKKALE’DE YAZILAN DESTANDAN ALACAĞIMIZ ÇOK ÖNEMLİ DERSLER VAR”
Çanakkale’den ve sonrasında yaşanılan hadiselerin her birinden alınan dersler ışığında geleceğe güvenle yürümelerini sağlayacak iradeye sahip olduklarını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen yıl 53 bin vatandaşın şehit olmasına, 11 şehirde yüz binlerce binanın yıkılmasına yol açan 6 Şubat depremlerinin ardından yaşananların bunun ispatı olduğunu kaydetti.
Gelişmiş ülkelerin bile yıllarca baş edemeyeceği enkaz yığınlarını kısa sürede kaldırdıklarını anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni konutları inşa edip teslimine başladıklarını aktardı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Asrın Felaketi”nin ardından milletin gösterdiği örnek dayanışmanın ayrıca takdire şayan olduğuna dikkati çekerek, “Türkiye Yüzyılı’nın inşasında Çanakkale’de yazılan destandan alacağımız çok önemli dersler olduğuna inanıyoruz. Birliğimize, beraberliğimize, kardeşliğimize, sıkı sıkıya sahip çıktığımızda yedi düvel üzerimize gelse yıkılmayacağımızın ispatı olan Çanakkale ruhu, yolumuzu aydınlatmaya hep devam edecek. Rabbimden ülkemizi ve milletimizi gizli ve aşikâr her türlü beladan, afetten, tehditten muhafaza etmesini diliyorum” ifadelerini kullandı.
Çanakkale Deniz Zaferi’nin 109. yıl dönümünü bir kez daha tebrik eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, 18 Mart Şehitleri Anma Günü’nde, Çanakkale Destanı’nda imzası olan erinden komutanına, kahraman Mehmetçiklerden her birini, şehit ve gazilerin tamamını rahmetle yâd ettiğini sözlerine ekledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, tören programı kapsamında Çanakkale Savaşları kahramanlarının rölyefinin yer aldığı Atatürk Anıtı’na çelenk bıraktı. Saygı duruşunda bulunulan, saygı atışının yapıldığı ve İstiklal Marşı’nın okunduğu törende, Kur’an-ı Kerim tilaveti gerçekleştirildi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Şehitlik Anı Defteri’ni imzaladıktan sonra beraberindekilerle şehitliklere karanfil bıraktı. Şehit yakınlarını selamlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir süre onlarla sohbet etti.
SOLOTÜRK’ün gösteri uçuşunun yer aldığı törende, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı tarafından denizden gemi geçişi yapıldı.
TBMM Başkanı Kurtulmuş, Meclis’te, sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle bir araya geldiği iftar programında yaptığı konuşmada, sivil toplumun, demokrasinin olmazsa olmaz ana direklerinden birisi olduğunu; bireyin, sivil toplumun güçlü olmasının demokratik toplumlarda, güçlü devleti doğurduğunu belirtti.
Devletin, bireyin ve sivil toplumun gücünün birbirinden ayrılmaz bütünün parçaları olduğuna yürekten inandıklarını vurgulayan Kurtulmuş, Türk-İslam medeniyetinde sivil toplumun, Batı’yla kıyaslandığında farklı saiklerle ortaya çıktığını ve çok köklü bir geleneğe sahip olduğunu ifade etti.
TBMM Başkanı Kurtulmuş, devletle mücadele etmek ve kavga etmek üzerine gelişen Batı’daki sivil toplum anlayışının aksine, Türk-İslam medeniyetinde devletin eksik bıraktığı alanları doldurabilmek için ya da toplumdaki başka fonksiyonları yerine getirmek için gönüllü çalışmalar ortaya konulduğunu söyledi.
Kurtulmuş, tarihsel olarak, çok sayıda sivil toplum kuruluşu denilebilecek geleneksel kurumlara sahip olunduğunu aktararak, bunlardan birisinin iş hayatını örgütleyen loncalar olduğunu belirtti. Bir diğerinin de toplumda, kanadı kırık kuşlardan evlenecek kızlara kadar herkese yardım etmeyi bir sorumluluk olarak kabul eden vakıflar olduğunu dile getiren Kurtulmuş, şöyle devam etti:
“Anadolu kentlerimizin hemen tamamında ecdadın bıraktığı varlıkların eserleri yerinde duruyor, bir kısmı yeniden onarılıyor, yeniden o günkü fonksiyonlarına benzer şekilde hayata kazandırılmaya çalışılıyor. Dolayısıyla çok köklü bir sivil toplum tecrübesine, geleneğine sahip olan bir milletiz. Bugün modern usullerle konuştuğumuz zaman sadece vakıflar, dernekler değil, bunun ötesinde aramızda temsilcileri bulunan platformları, sendikaları, sosyal ağları, hatta kooperatifleri içine koyduğumuz zaman Türkiye’de yaklaşık 150 bin sivil toplum kuruluşumuz var. Bu sivil toplum kuruluşlarımızın giderek daha güçlenmesi hem sayısal olarak sivil topluma destek olan vatandaşlarımızın sayısının artması hem de sivil toplum kuruluşlarımızın yönetsel kabiliyetlerinin artması önümüzdeki dönemde önemli vazifelerimizden birisi olmalıdır. Bu çerçevede emeği geçen bütün arkadaşlarımıza yürekten teşekkür ediyorum.”
“Türkiye’de sivil toplum kuruluşlarının önemli kabiliyetler kazandıklarını görmek memnuniyet verici”
Kurtulmuş, Türkiye’nin sivil toplum kuruluşlarının dünyanın her bir yerinde faaliyetinin olduğunu; binlerce, on binlerce kilometre ötedeki insanlara sadece insan olmak dolayısıyla yardım elini uzattıklarını, toplumsal dayanışmanın bütün imkanlarını oradaki insanlara tahsis etmek için seferber olduklarını gördüklerini ve bundan memnuniyet duyduklarını söyledi.
Dünyanın birçok yerinde Türk sivil toplum kuruluşlarının gösterdiği bu hamiyetperver davranış dolayısıyla gittikleri her ülkenin yöneticilerinin kendilerine teşekkür ve takdirlerini ifade ettiklerini aktaran Kurtulmuş, bunun Türkiye için fevkalade önemli bir kazanç olduğunu vurguladı.
Kurtulmuş, “Türkiye’de sivil toplum kuruluşlarının becerilerinin zaman içerisinde arttığını ve çok hızlı bir şekilde sorunların, krizlerin çözülmesi konusunda önemli kabiliyetler kazandıklarını görmek memnuniyet vericidir.” dedi.
6 Şubat 2023’te meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremlerde sivil toplum kuruluşlarının önemli bir kısmının birkaç saat içerisinde depremden etkilenen illere ulaşmayı başardığını dile getiren Kurtulmuş, “Başta tüm Kızılay’ı olmak üzere bütün yardım kuruluşlarımızın, ayrıca özel olarak yardım kuruluşlarının, derneklerin, vakıfların depremden sonra büyük bir dayanışma örneği gösterdiğini hepimiz iftiharla izledik. Allah bir daha böyle bir acı göstermesin. Türkiye’deki sivil toplum kuruluşları her alandaki kabiliyetlerini özellikle yardımlaşma ve dayanışma alanında en üst seviyeye çıkarmış bulunuyorlar.” değerlendirmesinde bulundu.
Sivil toplum, demokrasinin nişanelerinden birisidir”
Kadın haklarından çevrenin korunmasına, çocuk haklarından yeşil doğanın oluşturulmasına kadar hemen her alanda Türkiye’deki sivil toplum kuruluşlarının gerçekten fevkalade büyük bir birikim sahibi olduğunu ve önemli adımlar attıklarını gördüklerini ifade eden Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Kitlesel olarak iş adamları derneklerimizin, odalarımızın, borsalarımızın, sendikalarımızın, işveren derneklerimizin memur sendikalarımızın, işçi sendikalarımızın büyük bir beceri kazandığını, büyük bir kurumsal kabiliyet kazandığını da görüyoruz. Bunları artırarak yolumuza devam etmemiz lazım.
Bu şu açıdan önemlidir. Sivil toplum, hiç söylemeye gerek yok ki demokrasinin nişanelerinden birisidir. Sivil toplumu güçlü olmayan bir toplumun demokrasisinin de güçlü olması mümkün değildir. Çünkü demokrasi, sadece beş yıldan beş yıla oy verme işi değildir. Demokrasi bu süre içerisinde toplumun farklı alanlarında çalışmalar yaparak; teklifleri, projeleri, karar vericilere yansıtabilmek ve memleketin hayrına olacak işlerin yapılması için elimizdeki bütün imkanları seferber edebilmek işidir. Bunun için sivil toplum kuruluşlarının kendi aralarında da farklı bir rekabet içerisinde olmasını arzu ederiz. Bu çerçevede devlet her yeri, her alanı kendi imkanlarıyla doldurabilecek, kuşatabilecek tabii ki bir güce sahiptir ama aslolan devletin boş bıraktığı alanları ya da devletin desteklenmesi gereken alanlarda da sivil toplumun projeleriyle ortaya çıkabilmesini temenni etmektir.”
“Türkiye’de sivil toplum kuruluşları son yıllarda ciddi bir uluslararasılaşma sürecindedir”
Özellikle kriz alanlarında, toplumun bütün kesimlerine kuşatıcı hizmet verebilecek en önemli alanın, sivil toplum kuruluşları olduğunun altını çizen Kurtulmuş, “Yardımlaşmanın, dayanışmanın, fikir üretmenin, proje üretmenin, farklı fikirleri bağırmadan, çağırmadan karşılıklı müzakere edebilmenin, farklı fikirlerden de millet hayrına, vatanımızın hayrına sonuçlar çıkarılabilmenin pratik unsurları sivil toplum kuruluşlarımızdır. Bu çerçevede şunu da özellikle ifade etmek isterim ki Türkiye’de sivil toplum kuruluşları son yıllarda ciddi bir uluslararasılaşma sürecindedir. Bunu da iftiharla takip ediyoruz. Sadece içeriye dönük sözler değil, insanlığa dönük, dünyaya dönük sözlerin ve hizmetlerin ortaya konulması da fevkalade önemlidir. Bu anlamda yurt dışında Türk kültürünün yaygınlaştırılması için hizmet veren kuruluşlarımızı, onların ortaya koymuş olduğu sivil çabaları, yardım kuruluşlarından yararlı olarak Türkiye’nin kültürel diplomasi alanındaki mekanizmalarına da katkı sunan sivil toplum kuruluşlarını tebrik ediyorum.”
“İtici gücü, Batı toplumlarında da var olan insaflı, vicdanlı sivil toplum kuruluşları”
TBMM Başkanı Kurtulmuş, Gazze’deki devam eden olayların, sivil toplumun ne kadar önemli olduğunu bir kere daha çok net bir şekilde ortaya koyduğuna işaret ederek, 5 ayı aşkın süredir devam eden, bütün dünyanın izlediği ve İslam ülkelerinin de yeterince tepki gösteremediği Gazze’deki soykırım boyutlarına varmış olan bu büyük katliam karşısında dünyanın dört bir tarafında sivil toplum kuruluşlarının fevkalade ciddi bir hassasiyet ortaya koyduklarını söyledi.
Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu anlamda her tarafta binaların yıkıldığı, insanların gölgesine sığınacağı bir duvarın dahi kalmadığı Gazze Şeridi’nde, hayatlarını hiçe sayarak, oradaki insanlara yardım etmek için Siyonist rejimin çizdiği işgal sınırlarını tanımayan, Sınır Tanımayan Doktorlar’ı saygıyla, minnetle yad ediyoruz. O doktorların içerisinde; o sivil toplumdan gelen, gönüllülük esasıyla çalışan, hayatını hiçe sayan o insanlar, büyük bir insanlık destanı, büyük bir kahramanlık destanı yazıyorlar. Ne yazık ki aralarında onlarcasının da o saldırılar sırasında öldüğünü biliyoruz. Aynı şekilde bırakın bir duvarı, doğru dürüst yemek pişirecek bir tencerenin bile kalmadığı Gazze’de, ellerindeki imkanları seferber ederek, dünyanın dört bir tarafından zor şartlarla getirdikleri malzemeleri kararak orada Filistinli aç muhtaç insanlara iftar sofraları hazırlayan sivil toplumun gönüllülerini de saygıyla, şükranla, minnetle yad ediyorum.”
Kurtulmuş, Batılı ülkelerin bu süreçte hükümetler nezdinde ne kadar duyarsız kaldıklarına da işaret ederek, şunları kaydetti:
“Şimdi şimdi bir şeyler söylemeye başlıyorlar. Eskilerin güzel bir tabiri var; Basra yıkıldıktan sonra ne yaparsanız bunun bir faydası yok. Hükümetlerine rağmen Batıda sokaklara yüzbinlerce, hatta bazı ülkelerde milyonlarca insanın çıkabilmiş olmasının arkasındaki en temel güç, o ülkelerdeki sivil toplumun oluşturduğu güçtür. Sivil toplum, büyük bir Filistin duyarlılığı; Gazze’deki katliama, soykırıma karşı büyük bir insanlık destanı yazdı. Sevinerek ifade ediyoruz ki, birçok yerde insanlık cephesi diyebileceğimiz cepheyi kurdular. Bu cephenin kuruluşunun itici gücü, motive eden ana gücü, Batı toplumlarında da var olan insaflı, vicdanlı sivil toplum kuruluşlarıdır. Böylece hükümetlerin üzerine baskı kurmayı başarabildiler ve hükümetlerine rağmen meydanlara çıkarak bu katliamı lanetleyerek insanlığa karşı vazifelerini yerine getirmeye çalıştılar.”
“Uluslararası camiadaki yardım kuruluşlarına da pratik ve görünür bir çağrı olarak kabul edilmeli”
TBMM Başkanı Kurtulmuş, sivil toplumun bu baskıları nedeniyle dünyanın dört bir tarafında yardım organizasyonlarının yeniden gözden geçirilmesi, özellikle ramazan ayı dolayısıyla insanların iftar sofralarının şenlendirilmesi için insanlığın harekete geçtiğini anlattı.
“Türkiye’nin, şu anda isimlerini tek tek saymayacağım, çok sayıda sivil toplum kuruluşunun Gazze’ye bir lokma ekmeği fazla ulaştırmak için nasıl sabahlara kadar çalıştıklarını biliyorum.” diyen Kurtulmuş, Mersin’den Gazze’ye bir iyilik gemisini organize eden Türk Kızılay’ını bu öncülüğünden dolayı tebrik etti.
Kurtulmuş, “Türk Kızılay’ının bu çıkışı, Özgür Gazze Hareketi’nin 2010 yılında başlatmış olduğu Gazze’ye ablukayı kırma faaliyetlerinin bir devamı olarak görülmeli ve bu anlamda da uluslararası camiadaki yardım kuruluşlarına da pratik ve görünür bir çağrı olarak kabul edilmelidir.” diye konuştu.
Bir yandan yardım çalışmaları devam ederken diğer taraftan sivil toplum kuruluşlarının oluşturduğu fevkalade müspet bu rüzgarın, dünyanın bir çok yerinde aslında siyasetin dışındaki alanları da kaplayan, Siyonizm’in bu pervasızlığına “Dur. Biz de insanız, yeter artık.” diyen çığlıkların dünyanın her tarafında duyulmasına vesile olduğunu dile getiren Kurtulmuş, şöyle devam etti:
“En son Berlin Film Festivali ve Oscar Ödül Töreni’nde ortaya konulan o protestolar, o sözler, hepimiz adına, vicdanı olan milyarlarca insan adına söylenmiş sözlerdir. Ramy Youssef’un ödül töreninde söylediği, ‘Siz Gazze deki bu insanları nasıl böyle öldürüyorsunuz, lanetliyoruz.’ manasındaki sözleri, kimsenin hafızasından çıkmamıştır. Aynı şekilde Jonathan Glazer’in söylediği, en önemli holokost filminin yönetmeni, kendisi de bir Yahudi, İsrail’e, ‘Sizin yaptığınızın, size yapılan holokosttan hiç farkı yoktur.’ diyerek, meydan okuyan bir konuşma yapabilmiştir. Kırmızı halılar üstünde, ödül törenlerinde, dünya en steril alanları olarak kabul edilen o alanlarda, insanlar gönüllerinden gelenleri söylemiş ve bu zulmün durdurulabilmesi için feryat etmiştir.”
Kurtulmuş, bu etkinliklerde yakalarına rozetler takarak protesto edenlerin de bulunduğuna işaret ederek, “Eğer sivil toplumun canlı, güçlü, fedakar çalışmaları, çabaları olmasaydı; ne bugün İsrail’e dönüp ‘Şunu şöyle yanlış yapıyorsunuz.’ diyebilirdi ne bu protestolar olabilirdi ne de oraya bir koli erzak gönderilebilirdi.” dedi.
“Sivil toplum kuruluşları zalimin karşısında, mazlumun yanında yer almaya gayret etti”
Kurtulmuş, Türkiye’nin, milletçe ve devletçe başından itibaren bu süreçte yek vücut olarak durduğunu görmenin, kendisine ayrı bir bahtiyarlık verdiğini ifade ederek, “Dünyada az millet vardır. Hatta şunu söyleyebiliriz ki, bu seviyede Gazze’deki insanlık suçlarının karşısında duran ve Filistin davasına sahip çıkan neredeyse dünyadaki tek ülke Türkiye’dir. Hem devlet olarak başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere hem millet olarak hem TBMM olarak.” diye konuştu.
TBMM’nin, İsrail’in 7 Ekim’de Gazze’ye yönelik saldırılarının başlamasının ardından 9 Ekim’de bütün siyasi partilerin ortak imzasıyla İsrail’in saldırganlığını kınayan ortak bir bildiri yayımladığını hatırlatan Kurtulmuş, bir holokosta benzeyen El-Ehli Baptist Hastanesi’ni bombalanmasının da bütün siyasi partilerin imzasıyla TBMM tarafından telin edildiğini anlattı.
Numan Kurtulmuş, “Türkiye’de hemen hemen bütün siyasi partiler ortak bir noktada durdu. Sivil toplum kuruluşları tereddütsüz bir şekilde zalimin karşısında, mazlumun yanında yer almaya gayret etti. Bu tarihsel süreç içerisinde Türkiye’nin devletiyle, milletiyle, sivil toplumuyla vermiş olduğu bu örnek mücadele tarihe altın harflerle düşülmüştür, kaydedilmiştir.” değerlendirmesinde bulundu.
ABD’li aktivist Rachel Corrie’nin vefatının yıl dönümü
ABD’li aktivist Rachel Corrie’nin vefatının seneyi devriyesinin yarın olduğunu dile getiren Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü:
“20’li yaşlarının ortalarında, Gazze’de, Refah Sınır Kapısı’na birkaç kilometre uzaklıkta, oradaki Müslümanların evleri yıkılırken ‘Yıkamazsınız, bu bir insanlık suçudur, buna müsaade etmem.’ diyerek buldozerin karşısına geçti. Ne yazık ki Siyonist rejimin buldozeri, gencecik bu kadını ezerek, kemiklerini kırarak orada öldürdü. Hatırası önünde saygıyla eğiliyoruz. Rachel Corrie’nin cesareti insanlık adına ortak bir mücadelenin de fitilini ateşlemiştir. Kimileri İsrail’in adını duyduğu zaman ayakları titrerken, İsrail’in zalim, katil ordularını karşısında görmesine rağmen dimdik ayakta duran bu hanımefendiyi şükranla, minnetle yad ediyoruz. Ve insanlık tarihinin altın sayfalarında yer aldığına inanıyoruz. O da bir sivil toplum hareketinin mensubuydu. Bizim eskilerin güzel bir duası var, Allah dinince dinlendirsin. Gerçekten bu kadar büyük bir fazileti ortaya koymak çok az insana nasip olur. Bu anlamda hem Filistin davasının hem mazlum milletlerin verdiği mücadelenin unutulmaz kahramanlarından birisi olmuştur.”
“Egemen bir Filistin Devleti’nin kurulduğunu görmek, inşallah bütün insanlığa nasip olacak”
TBMM Başkanı Kurtulmuş, ramazan gününde bunları konuşmanın ıstırap verici olduğunu dile getirerek, İsrail ile Netanyahu ve çetesinin, yaptığı bu soykırıma varan katliamlarda sonu olmayan bir yola girdiğini belirtti.
Kurtulmuş, “Güney Afrika Cumhuriyeti’nin ortaya koyduğu Uluslararası Adalet Divanındaki bu davanın sonunda, öyle görünüyor ki İsrail yönetimi ve Filistin davası için yeni bir dönemin başlangıcı olacaktır. İnşallah 67 sınırlarında, başkenti Kudüs olan, bütünüyle toprak bütünlüğü sağlanmış, o sokaktan öteki sokağa geçmek için İsrail makamlarından izin alınan ya da İsrail polisinin insafına terk edilen bir Filistin değil, tam manasıyla toprak bütünlüğüne sahip çıkan egemen bir Filistin Devleti’nin kurulduğunu görmek, inşallah hepimize ve bütün insanlığa nasip olacaktır.” ifadelerini kullandı.
Sivil toplum kuruluşlarına çalışmaları dolayısıyla minnettarlığını dile getiren Kurtulmuş, Meclisin, devletin ve milletin hayrına yapacağı çalışmalarda, sivil toplum kuruluşlarının emrinde olduğunu da söyledi.
Programda, Ankara Valisi Vasip Şahin, AK Parti Ankara Milletvekilleri Fuat Oktay, Kurtcan Çelebi, Vedat Bilgin, Zeynep Yıldız, Ahmet Fethan Baykoç, Jülide Sarıeroğlu, Murat Alparslan, Lütfiye Selva Çam, TBMM İdare Amiri ve MHP Gaziantep Milletvekili Sermet Atay, İYİ Parti Sözcüsü ve Ankara Milletvekili Kürşad Zorlu, DEVA Partisi Ankara Milletvekili Sadullah Ergin, TBMM Genel Sekreteri Talip Uzun, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, Ankara Ticaret Odası (ATO) Başkanı Gürsel Baran, HAK-İŞ Genel Başkanı Mahmut Arslan, SETA Direktörü Burhanettin Duran, Kamu-Sen Genel Başkanı Önder Kahveci, TESK Genel Başkanı Bendevi Palandöken, Türk Kızılay Derneği Genel Başkanı Fatma Meriç Yılmaz, Şehit Aileleri Federasyonu Başkanı Hamit Köse, Mehmetçik Vakfı Başkanı İsmail Şanlı ve çok sayıda sivil toplum kuruluşu temsilcisi yer aldı.
Size daha iyi hizmet sunabilmek amacıyla çerezleri kullanıyoruz. Çerezler Hakkında Aydınlatma Metni için tıklayınız. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, Gizlilik ve Çerez Politikamızı kabul etmiş olursunuz.
Size daha iyi hizmet sunabilmek amacıyla çerezleri kullanıyoruz. Çerezler Hakkında Aydınlatma Metni için tıklayınız. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, Gizlilik ve Çerez Politikamızı kabul etmiş olursunuz.
Gerekli cookie, sayfa gezinmesi ve web sitesinin güvenli alanlarına erişim gibi temel işlevleri etkinleştirerek bir web sitesi kullanıma yardımcı olur. Web sitesi bu cookie olmadan düzgün çalışamaz.
Tercih cookies, bir web sitesinin, tercih ettiğiniz diliniz veya bulunduğunuz bölgeniz gibi, web sitesinin davrandığını veya görünüşünü değiştiren bilgileri hatırlamasını sağlar.
İstatistik
İstatistik cookies, web sitesi sahiplerinin anonim olarak bilgi toplayıp bildirerek ziyaretçilerin web siteleriyle nasıl etkileşimde bulunduğunu anlamalarına yardımcı olabilir.
Pazarlama
Pazarlama cookies, ziyaretçileri web sitelerinde izlemek için kullanılır. Amaç, bireysel kullanıcıya ilgi çekici ve böylece yayıncılar ve üçüncü taraf reklamverenler için daha değerli olan reklamları görüntülemektir.
Sınıflandırılmamış
Sınıflandırılmamış cookies, bireysel kurabiye sağlayıcıları ile birlikte sınıflandırma sürecinde olduğumuz cookies.