İletişim Başkanı Fahrettin Altun: “Ukrayna krizi sırasında tüm dünyanın şahit olduğu arabuluculuk çabamız bir tesadüf eseri değildir. Bu, Türk dış politikasının yıllardır görmezden gelinen başarılarının son halkasıdır.”
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nda düzenlenen “Ukrayna’daki Savaşın Bölgesel ve İnsani Sonuçları Konferansı”nda yaptığı konuşmada Rusya-Ukrayna savaşına ilişkin, “Bölgemiz ve insanlarımız çatışmalardan yoruldu, artık barışı, huzuru ve refahı istiyor. Türkiye, ‘istikrarlaştırıcı güç’ olarak üzerine düşeni şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da yapmaya devam edecektir.” Ifadelerini kullandı
Küresel salgının, bölgesel siyasi ve ekonomik gerilimlerin, sıcak çatışmaların etkilerinin, bütün ülkelerin her alanda hissettiği günlerden geçildiğine dikkati çeken Altun, bu gelişmelerin dünyadaki tüm dengeleri alt üst ettiği bir döneme, hep birlikte sürecin daha olumlu bir noktaya evrilmesi, krizlerin çözüme kavuşması için çalıştıklarını belirtti.
Suriye’den Irak’a, Afganistan’dan Yemen’e, Libya’dan Arakan’a kadar, insani trajediler üreten birçok noktadaki krizin hâlâ çözüm beklediğine işaret eden Altun, Ukrayna ile Rusya arasında başlayan savaşın, başta Avrupa olmak üzere, tüm dünya için son dönemin en yıkıcı ve can yakıcı olaylarından biri olduğunu ifade etti.
Bu savaşın, herkesi “Çözümsüzlüğe itilip ihmal edilen en küçük bir problem, büyük felaketlere sebep olabilir. Daha küçükken söndürülmeyen bir kıvılcım dahi, herkesi yakan bir yangına dönüşebilir.” gerçeğiyle yeniden yüzleştirdiğini kaydeden Altun, Ukrayna savaşının patlak verdiği günden bu yana, dünyanın bazı kesimlerin görmezden gelmeye çalıştığı bir gerçeklikle daha karşı karşıya kaldığına değindi.
Son yıllarda gerek medya operasyonları gerekse sözde uzmanlar üzerinden Türkiye’nin bölgesinde oluşturduğu ağırlık merkezinin saklanmaya çalışıldığına dikkati çeken Altun, şöyle konuştu:
“Libya’dan Karabağ’a, Suriye’den Doğu Akdeniz’e Türkiye’yi ihmal ederek oynanmaya çalışılan oyunlar kendiliğinden bozuldu. Ukrayna Savaşı ile birlikte herkes yeni jeopolitik, jeoekonomik ve stratejik gerçeklik testine tabi kaldı. Türkiye’nin, bölgenin güvenliği ve krizlerin çözümü noktasında önemli rol üstlenen bölgesel aktör olarak ortaya koyduğu performans esas itibariyle ortadaydı. Buna rağmen bu performans yeterince takdir edilmedi ve desteklenmedi. Türkiye’nin bölgesel ve küresel anlamda son 20 senedir oynadığı yapıcı ve istikrarlaştırıcı rol, son birkaç ay içerisinde bunu inkar edenler tarafından dahi kabul edilmek zorunda kaldı.”
“Bölgede bir aktör haline geldik”
Türk dış politikasını ve bölgesinde izlediği güvenlik politikalarını tek taraflı ve haksız eleştirilerle hedef yapanlar için Ukrayna Savaşı özelinde Türkiye’nin ana prensipleri ve parametrelerini hatırlatan Altun, her şeyden önce Türkiye’nin bulunduğu coğrafyanın jeopolitik anlamda dünyanın en zor coğrafyası olduğuna işaret etti.
Türkiye’nin özellikle son 20 senedir denizden ve karadan sınırdaş olduğu devletlerin birçoğunun ya komşularıyla sınır problemleri yaşadığına ya da uzun yıllar süren iç savaşların kurbanı olduğuna dikkati çeken Altun, şunları kaydetti:
“Yüzbinlerce insanın hayatını kaybettiği çatışmalar bu coğrafyada gerçekleşti. Milyonlarca insan tüm dünyanın gözleri önünde evini barkını kaybetti ve mülteci oldu. Zaman zaman ülkemiz de bu çatışmaların ortasına çekilmeye çalışıldı. Bölgeden Türkiye’ye ihraç edilmeye çalışılan güvenlik risklerine karşı mücadele vermek zorunda kaldık. Bunun yanında kara ve denizden sınırdaş olduğumuz ülkelerin birçoğu farklı sebeplerden uluslararası yaptırımların hedefi oldu. Savaşların yarattığı fiziksel yıkımın yanında, yaptırımların getirdiği ekonomik ve ticari yıkım, bölge halklarını derinden sarstı, onların çok ciddi sosyal problemlerle karşılaşmasına sebep oldu.
Türkiye bu savaş ve yıkım sarmalı karşısında bir istikrar merkezi olarak bölgede sorunların çözümü için çabalayan en önemli aktörlerden biri oldu. Son 20 senede bu bölgede çıkan her türlü çatışma ve krize karşı tüm diplomatik ve siyasi gücümüzü sarf ederek, bu çatışmaların ve uyuşmazlıkların barışçıl yollarla çözülmesi için çaba sarf ettik. Bazen Irak’taki iç savaşı bitirmek için tek başına, bazen İran’daki nükleer krizi çözmek için partner ülkelerle, bazen Suriye’de akan kanı bir nebze olsun durdurmak için bölge ülkeleriyle, bazen de Libya’da barışı sağlamak için uluslararası camiayla birlikte bu amaç için çalıştık. Bölgede yaşanan her çatışmada, arabuluculuğuna ve kolaylaştırıcılığına ihtiyaç duyulan bir aktör haline geldik.”
“Sivillerin hedef yapılmasını şiddetle kınıyoruz”
Bu yaşananların, Türkiye’yi diplomatik anlamda bölgede en tecrübeli aktör haline getirdiğine dikkati çeken Altun,”Barış için müzakerede Sayın Cumhurbaşkanımız kadar öne çıkan başka bir siyasi lider olmadı.” dedi.
Ukrayna krizi sırasında tüm dünyanın şahit olduğu Türkiye’nin arabuluculuk çabasının bir tesadüf eseri olmadığını vurgulayan Altun, şöyle devam etti:
“Aslında bu, Cumhurbaşkanımız liderliğinde yürütülen Türk dış politikasının yıllardır görmezden gelinen başarılarının son halkasıdır. Ukrayna savaşı sırasında, önce Antalya, sonra İstanbul müzakerelerinin ortaya çıkmasını sağlayan, yıllardır bu tip krizlerde oynadığımız aktif roldür. İki tarafın aynı anda güvendiği bir aktöre dönüşmemiz yıllardır bu krizle ilgili tuttuğumuz pozisyonun neticesidir. Türkiye bu krizin ortaya çıkmasından bu yana genel tavrını krizin bir savaşa dönüşmesini engellemek şeklinde formüle etmiştir. Türkiye olarak bu gibi krizlerin askeri bir çözümü olmadığı kanaatindeyiz ve yaşanan durum bunun en önemli kanıtı haline geldi. Bizim için öncelik, şiddetin sona ermesi ve sivillerin daha fazla zarar görmeden ateşkesin sağlanmasıdır, barışın temin edilmesidir. Ukrayna’daki masum siviller üzerinden daha büyük hesaplar görme çabalarını doğru bulmadığımız gibi, bu sivillerin hedef yapılmasını da şiddetle kınıyoruz. Yaptırımların cezalandırıcı etkisinin sahada yaşanan dramı sona erdirmeye yetmediğini de görüyoruz. Türkiye olarak diplomatik temas, diyalog ve müzakerelerin, etkin bir şekilde yapılması durumunda, krizi sonlandıracak araçlar olduğuna inanıyoruz.”
“Türkiye için kriz 24 Şubat’ta başlamamıştır ve biz, krizin başladığı andan itibaren barış için sürekli olarak bu araçlarla çaba gösteren neredeyse tek bölgesel aktör konumundayız.” diyen Altun, diplomasi ve müzakerenin sabır ve sebat gerektiren enstrümanlar olduğunu, yıllardır yaşanan her krizde bu enstrümanlardan umudu hiç kesmediklerini, bunları sonuna kadar kullanmak için çaba sarf ettiklerini dile getirdi.
“Çatışmalar, satranç oyununa dönüştü”
Ukrayna’daki savaşı sona erdirmek için hiç durmadan ve yorulmadan diplomatik çabaları sonuna kadar sürdüreceklerinin altını çizen Altun, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Ukrayna’da ortaya çıkan savaş ve bu savaşın uluslararası camia tarafından önlenememiş olması, dış politikamızın temellerini oluşturan bir başka hedefimizin ne kadar gerekli ve önemli olduğunu ortaya koydu. Sayın Cumhurbaşkanımız yıllardır uluslararası camiayı, ‘uluslararası örgütlerin sergilediği zaaf’ konusunda uyarıyor. Ne Suriye’de ne Libya’da ne de çatışma ve savaşların yaşandığı başka coğrafyalarda uluslararası örgütler etkin bir rol oynadı. Dahası bölgemizde yaşanan her çatışma, büyük güçler arasındaki satranç oyununa dönüştü. Ne yazık ki birer vekalet savaşına dönüşüyor. Özellikle Birleşmiş Milletlerin, Güvenlik Konseyi’ndeki daimi üyelerin veto kartını kullanmasıyla paralize olması, küresel ölçekte büyük bir karamsarlığı beraberinde getirdi. Bu örgütlerin yeniden işlerlik kazanabilmesi için reforme edilmesi gerektiği konusunda en güçlü çağrıyı yapan ülkelerden biri Türkiye oldu, Sayın Cumhurbaşkanımız oldu. Ukrayna krizi sırasında bu önemli kurumların var olan zaafını bir daha gördük.”
Bu krizi çözme konusunda birinci derecede sorumlu olan BM Güvenlik Konseyinin sadece karşılıklı suçlamaların ve veto tehditlerinin birbirini takip ettiği bir tiyatro sahnesine dönüştüğünü anlatan Altun, “Bu zaafın en önemli göstergesi Ukrayna’nın işgalinin BM Güvenlik Konseyinde Ukrayna meselesi tartışılırken başlaması oldu. Bu olaydan sonra dünya sanki BM Güvenlik Konseyinin bu durumundan yeni haberdar oluyormuşçasına bu kurumu tartışmaya başladı. Elbette bunu önemsiyoruz fakat bu geç kalmış bir tartışma. Türkiye’nin 10 yıldan fazla bir süredir Cumhurbaşkanımız liderliğinde bizzat BM’de başlatmaya çalıştığı bu tartışmanın, çok daha erkenden küresel bir hal alması gerekirdi. Bütün küresel aktörlerin bu tartışmaya katılması ve BM reformunun şu an itibarıyla hayata geçmiş olması gerekirdi. Sayın Cumhurbaşkanımız, BM Genel Kurulunda ‘Dünya beşten büyüktür’ derken aslında tam da bu soruna işaret etmekteydi.” şeklinde konuştu.
“Dünya beşten büyüktür” demenin, sadece bu beş ülkenin veto haklarını sorgulayan bir slogan olmadığını belirten Altun, bunun “daha adil bir dünya” için küresel ve bölgesel ölçekteki problemlerin artık farklı yaklaşımları ve alternatif sesleri gerekli kıldığının bir ifadesi olduğuna işaret etti.
Türkiye’nin senelerdir bölgesinde şahit olduğu savaş ve yıkıma karşı bu örgütlerin daha etkin hale getirilmesini ve farklı görüşlerin sesinin duyulmasını savunduğunu anımsatan Altun, bu kurumların mevcut haliyle sorunların odağı haline geldiği konusunda artık herkesin hemfikir olduğunu belirtti.
“Ülkemiz, göçmen karşıtı dalgalara yenilmedi”
Ukrayna krizi ve savaşa dönüşen çatışmaların ancak farklı bir kurumsallaşma ile önlenebileceğine işaret eden Altun, “Ukrayna’daki savaşın sona erdirilmesi ve bununla birlikte bölgemizdeki tüm savaşlara karşı uluslararası örgütleri etkin hale getirecek güçlü ve kapsamlı bir çalışma bu süreçte başlatılabilir.” diye konuştu.
Altun, gelecek dönemde Türkiye’nin BM reformu konusundaki çalışmalarının artarak devam edeceğini, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığının da bütün kurum ve kuruluşlarıyla koordinasyon halinde bu sürece kendi alanında katkıda bulunacağını söyledi.
Türkiye için bölgesindeki krizlere dair en önemli konunun, bu krizlerin yarattığı insani dram ve trajedi olduğunu anlatan Altun, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Son 20 senede Türkiye, insani yardım ve insani krizlere müdahalesini dış politikasının en önemli sac ayaklarından biri haline getirdi. ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’ şiarını dış politikamıza yansıttık ve ‘İnsanı yaşat ki dünya yaşasın’ prensibini bulunduğumuz tüm platformlara taşıdık. Meydana gelen insani dramlar konusunda dünyayı uyardık. Bunu yaparken sadece kendi bölgemizdeki değil, bütün dünyadaki mazlum toplumların, insanların sesi olmaya namzet olduğumuzu ortaya koyduk. Binlerce kilometre ötede soykırımla karşı karşıya kalan Rohingya Müslümanlarının sesini de dünyaya duyurmak için çabaladık. Aynı şekilde yokluk ve açlıkla mücadele eden Afrika kıtasındaki ülkelere en çok insani yardım yapan ülkelerin başında geldik. Çok kültürlülük, insan hakları ve çeşitlilik üzerine retorik oluşturan ülkelerin tüm umarsızlığına karşı, Türkiye bu konudaki en cömert ve ilkeli tutumu sergiledi. Ülkemiz, Avrupa’dan dünyaya yayılan göçmen karşıtı aşırı sağcı, ırkçı dalgaya yenilmedi.”
“Türkiye’nin Avrupa’ya öğrettiği ders”
Ukrayna krizi başladığı andan itibaren yaşanabilecek insani kriz konusunda da en hazırlıklı ülkelerin başında Türkiye’nin geldiğini hatırlatan Altun, “Bu savaş sırasında Avrupalı müttefiklerimizin Ukraynalı mültecilere ‘açık kapı’ politikası uygulaması, son 20 senedir Irak’tan Suriye’ye kadar birçok mazlum coğrafyadan mülteci ve sığınmacılara kapılarını açan Türkiye’nin Avrupa’ya öğrettiği derslerden yalnızca bir tanesiydi.” ifadesini kullandı.
Ukrayna krizinin henüz bir ayı dolmuşken, 4 milyondan fazla mültecinin ülkelerini terk ettiğine dikkati çeken Altun, bu açık kapı politikasının sürdürülebilmesi için, Avrupa toplumlarının ortak bir irade sergileyebilmesi ve bu yükü ortak olarak yüklenebilmesi gerektiğini bildirdi.
“Türkiye’nin tecrübeleri göstermiştir ki mülteci konusu orta ve uzun vadede planlama yapılması gereken bir süreçtir.” diyen Altun, şunları ifade etti:
“Bu süreç, bir yandan mültecilere barınak ve yardım sağlanabilmesini, bir yandan onların topluma entegre edilmesini, öte yandan da mülteci kaynağı olan ülkedeki sorunu çözmeyi gerektirir. Türkiye olarak Ukrayna’daki savaşın yaratacağı mülteci sorunu ve mevcut diğer mülteci krizleri için çözüm geliştirilmesini, uluslararası sistemdeki en önemli öncelikler arasında görüyoruz. Bunun için Avrupa ülkeleri ile iş birliği ve koordinasyona hazır olduğumuzu her fırsatta yineliyoruz. Son olarak, şu hususun da altını çizmek isterim, Türkiye bütün bu krizlerde, toplumlara karşı geliştirilen önyargı, ayrımcılık ve ırkçılığa karşı da sonuna kadar mücadele etmiştir. Dış politikamızda bir yandan tarihî sorunlara karşı ortak acı noktasından çözüm üretirken, öte yandan da yeni nefret dilinin ortaya çıkmaması için mücadele veriyoruz. Savaşların ve çatışmaların önlenmesi, devletlerin diplomatik anlamda ortaya koydukları performansa dayanır.”
“Kurumsallaşmış uluslararası iş birliği şart”
Devlet ve hükümet başkanlarının sorumlu olduğu kararlar nedeniyle toplumları cezalandırmaya çalışmanın, sorunları çözmek yerine bunları derinleştireceğini ve içinden çıkılmaz hale getireceğini vurgulayan Altun, etnik nefret ve düşmanlığın bundan sonraki dönemde ortaya çıkabilecek yeni çatışmaları körükleyeceği uyarısında bulundu.
Bu milliyetçi ve etnik fay hatlarının, devletler arası her krizde yeniden tetikleneceğini, komünal saldırıların ve şiddetin kapısını aralayacağını ifade eden Altun, Ukrayna savaşı başladığından beri Türkiye’nin pozisyonunun mevcut krizin herhangi bir toplumsal öfke ve çatışmaya yol açmadan çözülmesi olduğunun altını çizdi.
Son günlerde bazı Avrupa ülkelerinde görülen ve Rus kökenlilere karşı uygulanan ayrımcılık ve nefret suçları konusunda tüm Avrupa ülkelerinin ortak bir pozisyon almasının zorunluluğuna işaret eden Altun, konuşmasını şu sözlerle tamamladı:
“Bu prensipler önümüzdeki dönemde de Türkiye’nin Ukrayna Savaşı konusundaki pozisyonunu şekillendiren en önemli ilkeler olacaktır. Türkiye, Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde önce bir ateşkes, sonrasında barış görüşmeleri için elinden gelen tüm diplomatik çabayı ortaya koymaktadır, koymaya devam edecektir. Elbette bu süreçte, uluslararası kurumların da bu gibi krizlerde daha aktif rol alması için bu kurumların reform edilmesi çağrımızı sürdüreceğiz. Bu krizler tek başına hiçbir ülkenin çözemeyeceği krizlerdir. Kurumsallaşmış bir uluslararası iş birliği gerekli ve şarttır. Türkiye, bunun yanında savaşın uzamasının yaratacağı yeni mülteci akımına karşı da Avrupa ile iş birliğini sürdürecektir. Bölgeye yapılmakta olan insani yardıma da devam edeceğiz. Bölgemiz ve insanlarımız çatışmalardan yoruldu, artık barışı, huzuru ve refahı istiyor. Türkiye, ‘istikrarlaştırıcı güç’ olarak üzerine düşeni şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da yapmaya devam edecektir. Geliştirdiğimiz diplomatik ve insani kapasitemizi yapıcı ve gerçekçi katkılarla krizlerin çözümü için kullanmayı sürdüreceğiz.”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Anayasa Mahkemesinin (AYM) 62. kuruluş yıl dönümü ve Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçilen Prof. Dr. Ömer Çınar’ın yemin töreni vesilesiyle düzenlenen programa katıldı.
Anayasa Mahkemesi Yüce Divan Salonu’nda gerçekleştirilen törene gelişinde Anayasa Mahkemesi Başkanı Kadir Özkaya tarafından karşılanan Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha sonra törenin düzenlendiği salona geçti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, törende Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçilen Çınar’ın üyelik yeminini ve kisvesinin giydirilmesi töreni ile Anayasa Mahkemesi Başkanı Özkaya’nın konuşmasını takip etti.
Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, “2021-2027 yıllarını kapsayan Ufuk Avrupa Programı’nda, 2021 yılından bu yana 1107 Türk yürütücünün dahil olduğu 486 proje aracılığıyla 243 milyon avro hibe desteğini Türkiye’ye kazandırdık.” dedi.
Bakan Kacır ve Avrupa Birliği (AB) Komisyonu’nun Yenilik, Araştırma, Kültür, Eğitim ve Gençlikten Sorumlu Üyesi Iliana Ivanova, Cumhurbaşkanlığı Dolmabahçe Çalışma Ofisi’nde basına kapalı düzenlenen Türkiye-Avrupa Birliği, Bilim, Araştırma, Teknoloji ve Yenilik Yüksek Düzeyli Diyalog 2. Toplantısı’na katıldı. Toplantının ardından basın mensuplarına açıklamalarda bulunan Kacır, Yüksek Düzeyli Diyalog Toplantısı’nın, ikili ilişkileri daha odaklı bir şekilde, en üst mercilerden ele almayı amaçlayan bir mekanizma olduğuna işaret ederek, toplantı çerçevesinde AB ile ikili ilişkileri en üst seviyede ele alarak önemli ve kapsamlı bir gündem etrafında verimli görüşmeler gerçekleştirdiklerini söyledi.
BİLİM VE TEKNOLOJİ POLİTİKALARI
Kacır, bilim ve teknoloji politikaları, sanayinin yeşil ve dijital dönüşümü, Türkiye’nin AB fonlarından daha etkin yararlanması, bilim ve AR-GE ile ilgili AB yapılarına katılımının artmasının da aralarında yer aldığı konularda önemli istişarelerde bulunduklarını belirterek, “Ülkemizin Avrupa Araştırma Alanı’na entegrasyonunu artırabilmek amacıyla önerilerimizi ve iyi uygulama örneklerimizi karşılıklı olarak paylaştık. Bilim, teknoloji ve inovasyon politikalarımızdaki önceliklerimizi ortaya koyduk. Yeşil ve dijital dönüşüm alanında son dönemde kaydettiğimiz ilerlemeleri paylaştık. İkiz dönüşümde ortak hedeflerimizin gerçekleştirilmesi için ‘Ufuk Avrupa’ ve ‘Dijital Avrupa’ başta olmak üzere ‘Birlik’ programları ile ‘Katılım Öncesi Yardım Aracı’ arasındaki sinerjinin artırılması gerekliliğini ele aldık. Son olarak inovasyon eko-sistemlerimizin entegrasyonunu sağlamak amacıyla teknoloji transferi ve girişimcilik alanında iş birliği fırsatlarını değerlendirdik.” ifadelerini kullandı.
243 MİLYON AVRO HİBE DESTEĞİ
Araştırma ve inovasyon alanında, Avrupalı ortaklarımızla somut iş birliğinin örnekleri arasında dünyanın en büyük sivil AR-GE programı Ufuk Avrupa’da ülkemizin başarı grafiğinin yer aldığını belirten Kacır, “2021-2027 yıllarını kapsayan Ufuk Avrupa Programı’nda, 2021 yılından bu yana 1107 Türk yürütücünün dahil olduğu 486 proje aracılığıyla 243 milyon avro hibe desteğini Türkiye’ye kazandırdık. Buna ilave olarak, çok ortaklı projelerde koordinatör olarak yer alan kuruluş sayısını da 40’a yükselttik. 700 milyon avroyu aşan fon büyüklüğüyle yeşil ve dijital dönüşüm başta olmak üzere, AR-GE, teknoloji transferi ve ticarileştirme projelerini destekleyen Katılım Öncesi Yardım Aracı (IPA), AB-Türkiye arasındaki bilim, teknoloji ve inovasyon iş birliğini kuvvetlendirmede kilit rol üstlenmekte.” diye konuştu.
DİJİTAL VE YEŞİL DÖNÜŞÜM
Geçen yıl Türkiye’nin Dijital Avrupa programına katıldığını belirten Kacır, “AB’nin dijitalleşme ve inovasyon alanında inşa ettiği altyapılardan yararlanılmasına imkan tanıyacak, ülkedeki KOBİ’lerin dijital ve yeşil dönüşümüne katkı sunacak, beşeri sermayenin yeni dijital beceriler kazanmasını sağlayacak programda da Türkiye’nin aktif olarak yer alması için çalışmaları sürdürdüklerini anlattı.
YOL HARİTAMIZI HAZIRLADIK
“AB ile ihracatımızın yüzde 12,7’sine karşılık gelen, alüminyum, çelik, gübre ve çimento sektörlerinin sera gazı salımının azaltılması için Avrupa İmar ve Kalkınma Bankasının desteği ve ilgili paydaşlarımızla birlikte yol haritalarımızı hazırladık.” diyen Kacır, “TÜBİTAK tarafından tasarlanan ‘Sektörel Yeşil Büyüme Teknoloji Yol Haritaları’ ile ekonomimiz için hayati öneme sahip, birçok sektöre temel girdi sağlayan ve karbon emisyonu açısından öne çıkan demir-çelik, alüminyum, çimento, gübre, plastik ve kimya sektörlerindeki sanayi kuruluşlarımızın teknolojik ihtiyaçlarını tespit ettik.” şeklinde konuştu.
FİNANSMAN ALTYAPISI
Bakan Kacır, diğer yandan yeşil dönüşümü başarı ile gerçekleştirmelerine imkan sağlayacak finansman altyapısını da oluşturduklarını vurgulayarak, “Dünya Bankasıyla işbirliği içerisinde hayata geçirdiğimiz ‘Türkiye Organize Sanayi Bölgeleri Projesi’ ve ‘Türkiye Yeşil Sanayi Projesi’yle sanayimizin yeşil dönüşüm odaklı gerçekleştireceği yatırımlar ve teknoloji geliştirme çalışmaları için 750 milyon dolarlık bir finansmanı harekete geçirdik.” diye konuştu.
GÜMRÜK BİRLİĞİ
Bakan Kacır, “Gümrük Birliğinin mevcutta yaşanan sıkıntılar ve küresel ticarette yaşanan gelişmeler dikkate alınarak revizyonu, Türkiye ile AB arasında karşılıklı ticaretin ortak fayda temelinde daha ileriye taşınması için bir tercihten öte zorunluluk halini almıştır. Bu kapsamda Avrupalı ortaklarımızla karşılıklı somut girişimlerimiz ve çalışmalarımız devam edecektir. Türkiye’nin AB ile sürdürülebilir, güçlü, tam üyelik hedefiyle uyum içinde olan, bilimsel ve teknolojik iş birliğine dayalı taahhüdü, karşılıklı ilerleme ve ortak refah elde etmeye yönelik gösterdiği özverinin bir kanıtıdır.” şeklinde konuştu.
TÜRK ARAŞTIRMACILARA DESTEK
AB Komisyonu’nun Yenilik, Araştırma, Kültür, Eğitim ve Gençlikten Sorumlu Üyesi Iliana Ivanova da bugün özellikle yeşil dönüşümün desteklenmesinde eğitim, araştırma ve inovasyonun oynadığı önemli rolün altını çizmek üzere buluştuklarını dile getiren Ivanova, AB ile Türkiye arasında bilim araştırma, teknoloji ve inovasyon alanındaki işbirliklerine değindi. Ivanova, “Geçtiğimiz 20 yılda Türkiye’den araştırmacılar, bilim insanları ve inovasyoncular programlarımızdan 743 milyon avro kazandı. Türkiye’de bir Avrupa İnovasyon Konseyi ve Teknoloji Topluluğu Merkezi kuracağız.” dedi.
Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, “Bilim ve teknolojiye olan güçlü tutkumuz ve genç ve dinamik iş gücümüzle Türkiye, uzay teknolojilerinde önemli ilerlemeler kaydetmeye kararlıdır.” dedi.
Türkiye Uzay Ajansının (TUA) ev sahipliğinde düzenlenen Space Technology Conference (STC) 2024 Orta Avrasya Uzay Teknolojileri Konferansı Ankara JW Marriott Otel’de başladı. Bakan Kacır, açılış için gönderdiği video mesajda, etkinlik kapsamında uzay sektörünün büyüyüp geliştiği bir dönemde dünyanın dört bir yanındaki uzay topluluklarını bir araya getirmenin önemine işaret etti. Kacır, uzayın daha erişilebilir hale geldikçe ve uzay yarışına yeni katılımcılar dahil oldukça, küresel uzay sektörünün hızlı bir ilerleme kaydettiğini, bu büyümenin evreni kavrayış açısından önemli bir gelişmeye yol açtığını anlattı.
TÜRKİYE FIRSATLARDAN YARARLANMAYA HAZIR Bakan Kacır, uzay sektörünün artık her yerde insanların günlük yaşamlarını etkilediğini ve küresel ekonominin tüm sektörlerinde değer yaratma kapasitesine sahip olduğunu belirterek, “Uzay ekonomisinin 2035’e kadar 1,8 trilyon dolar büyüklüğünde bir pazara ulaşması ve önümüzdeki 12 yıl boyunca küresel ekonominin 2 katı büyüyeceği öngörülüyor. Türkiye, son 22 yılda geliştirdiği sağlam altyapı sayesinde uzayın sunduğu sınırsız fırsatlardan yararlanmaya fazlasıyla hazır. Uzaya dair yeteneklerimiz artık kendi uydularımızı geliştirmemize, test etmemize ve üretmemize olanak sağlıyor.” dedi.
BİLSAT, RASAT, GÖKTÜRK ve İMECE uydularıyla görüntüleme uydularının üretiminde önemli kabiliyetler kazandıklarının altını çizerek, yakında ilk milli haberleşme uydusu TÜRKSAT 6A’yı fırlatarak, bu alanda yetkin 11 ülkeden biri olacaklarını belirten Kacır, “Uzaydaki varlığımızı sürdürmeyi ve onu barış içinde tüm insanlığın yararına kullanmayı hedefliyoruz. Kaynaklarımızı, yeteneklerimizi, insan sermayemizi ve altyapımızı istikrarlı bir şekilde geliştiriyoruz. Türkiye Milli Uzay Programı, keşif ve inovasyonun sınırlarını zorlama kararlılığımızı örnekleyen 10 yıllık cesur girişimleri, stratejileri ve hedefleri özetleyen vizyoner bir yol haritası belirliyor. Sayın Cumhurbaşkanımız liderliğinde Milli Uzay Programı’mızın kilometre taşlarından biri de insanlı ilk uzay bilim misyonumuz oldu. Küresel uzay yarışında önemli bir oyuncu olarak ortaya çıktığımızı ve keşif, yenilik ve ilerlemeye olan sarsılmaz bağlılığımızı göstererek, bu tarihi görevi başarıyla tamamladık.” ifadesini kullandı.
“YERLİ VE MİLLİ HİBRİT ROKETLE AYA ULAŞACAĞIZ” Kacır, Türk Astronot ve Bilim Misyonu’nun, uzayda yeni yetenekler arayışlarında büyük önem taşıdığını belirterek şöyle devam etti: “Uluslararası Uzay İstasyonu’nda daha fazla bilimsel araştırma yapılması, uzay teknolojilerinde AR-GE ve üretim kapasitelerinin güçlendirilmesi için programlar başlatacağız. Yeni nesil uydu geliştirmede küresel bir oyuncu olmayı, bölgesel konumlandırma ve zamanlama sistemimizi geliştirmeyi ve uzay limanı kurarak uzaya erişimi güvence altına almayı hedefliyoruz. Yerli ve milli özgün hibrit roketle aya ulaşacağız.”
“UZAY TEKNOLOJİSİNDE İLERME KAYDETMEYE KARARLIYIZ” Kacır, her yaştan ve kesimden binlerce kişinin katılımıyla düzenlenen Gökyüzü Gözlem Şenlikleri’nin de uzay ile toplumu buluşturduğunu vurgulayarak, “Uzay bilimi ve teknolojisinde insan kaynağımızı güçlendirmeye yönelik adımlar atmaya devam edeceğiz. Bilim ve teknolojiye olan güçlü tutkumuz ve genç ve dinamik iş gücümüzle Türkiye, uzay teknolojilerinde önemli ilerlemeler kaydetmeye kararlıdır.” dedi.
TÜM KATILIMCILARI 2026 ULUSLARARASI UZAY KONGRESİ’NE DAVET ETTİ Milli Uzay Programı’nın başarısında uluslararası işbirliğinin kritik rolünün bilinciyle, uzay çalışmalarında Türk devletleri arasında işbirliği ve dayanışmayı artırmaya odaklandıklarını belirten Kacır, bu yıl Türk Devletleri Teşkilatı Bilim, Teknoloji, Yenilik ve Sanayi Bakanları Açılış Toplantısı’na İstanbul’da ev sahipliği yapmaktan onur duyduğunu söyledi. Kacır, bu tarihi buluşmanın sonuçlarının, ülkeler arasında bilim ve teknoloji alanında işbirliğinin geliştirilmesinde son derece faydalı olacağına inandığını belirterek, “Ortak hedeflerimizin birleşik ve stratejik ilerlemesini daha da sağlamak için Uzay Ajansı toplantısının tutanaklarını Bilim, Teknoloji, Sanayi ve Yenilik Bakanları Toplantısı tarafından sağlanan işbirlikçi çerçeveye entegre etmenin önemini kabul ediyoruz. Uluslararası işbirliğini destekleyen, birlikte iddialı projelere imza atma yeteneğimizi artıran girişimler geliştirmeye ve uygulamaya devam edeceğiz. Bu önemli etkinliğe ev sahipliği yapmak, kaynakları bu amaç için harekete geçirme kararlılığımızın bir kanıtıdır. Ayrıca, her birinizi Antalya’daki 2026 Uluslararası Uzay Kongresi’ne katılmaya içtenlikle davet ediyorum. Bu, uluslararası işbirliğini geliştirmek ve Türkiye’nin uzay teknolojisindeki ilerlemelerini küresel sahnede sergilemek için paha biçilmez bir fırsat olacak.” diye konuştu.
Size daha iyi hizmet sunabilmek amacıyla çerezleri kullanıyoruz. Çerezler Hakkında Aydınlatma Metni için tıklayınız. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, Gizlilik ve Çerez Politikamızı kabul etmiş olursunuz.
Size daha iyi hizmet sunabilmek amacıyla çerezleri kullanıyoruz. Çerezler Hakkında Aydınlatma Metni için tıklayınız. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, Gizlilik ve Çerez Politikamızı kabul etmiş olursunuz.
Gerekli cookie, sayfa gezinmesi ve web sitesinin güvenli alanlarına erişim gibi temel işlevleri etkinleştirerek bir web sitesi kullanıma yardımcı olur. Web sitesi bu cookie olmadan düzgün çalışamaz.
Tercih cookies, bir web sitesinin, tercih ettiğiniz diliniz veya bulunduğunuz bölgeniz gibi, web sitesinin davrandığını veya görünüşünü değiştiren bilgileri hatırlamasını sağlar.
İstatistik
İstatistik cookies, web sitesi sahiplerinin anonim olarak bilgi toplayıp bildirerek ziyaretçilerin web siteleriyle nasıl etkileşimde bulunduğunu anlamalarına yardımcı olabilir.
Pazarlama
Pazarlama cookies, ziyaretçileri web sitelerinde izlemek için kullanılır. Amaç, bireysel kullanıcıya ilgi çekici ve böylece yayıncılar ve üçüncü taraf reklamverenler için daha değerli olan reklamları görüntülemektir.
Sınıflandırılmamış
Sınıflandırılmamış cookies, bireysel kurabiye sağlayıcıları ile birlikte sınıflandırma sürecinde olduğumuz cookies.