Cumhurbaşkanı Erdoğan, video konferansla bağlandığı, 12. Uluslararası İslam Ekonomisi ve Finansı Konferansı’nda yaptığı konuşmada, “Türkiye’nin salgını yönetmedeki başarısı ülkemize yönelik ilgiyi daha da arttırdı. İnşallah önümüzdeki dönem de bu ilgiyi fırsata çevirerek krizden güçlenerek çıkmayı planlıyoruz” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 12. Uluslararası İslam Ekonomisi ve Finansı Konferansı’na (IIEFC) video konferans yöntemiyle bağlanarak, katılımcılara hitap etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konferansın düzenlenmesinde emeği geçenlere teşekkür ederek, konferansın hayırlara vesile olmasını diledi.
İlki 1976’da Mekke’de düzenlenen konferansın 12’ncisinin bu yıl İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi’nin başkanlığında gerçekleştirildiğine dikkati çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, İslam ekonomisi ve finansı alanında çığır açan eserlere imza atan Prof. Dr. Sabahattin Zaim’i minnetle yâd ettiğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Perşembe günü vefat eden Prof. Dr. Sabri Orman’a da Allah’tan rahmet dileyerek, “Sabri Orman Hocamız, tıpkı üstadı rahmetli Sabahattin Zaim gibi İslam iktisat düşüncesi konusunda kıymetli eserleriyle tanınan mümtaz bir şahsiyetti. Üniversitemizin İslam iktisadı alanında Türkiye’nin lider kurumlarından biri hâline gelmesinde kendisinin çok büyük katkısı oldu. Yazdıkları kitaplar ve yetiştirdikleri öğrencilerle geride silinmeyecek izler bırakan bu iki hocamızın ilmi miraslarına sahip çıkmak önemlidir. 12. Uluslararası İslam Ekonomisi ve Finansı Konferansı’nı bu yönde atılmış değerli bir adım olarak görüyorum” dedi.
“KORONAVİRÜS SALGINIYLA TÜM DÜNYADA KÖKLÜ DEĞİŞİKLİKLERİN YAŞANACAĞI YENİ BİR DÖNEME GİRİLDİ”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni tip Koronavirüs (Kovid-19) salgınıyla tüm dünyada köklü değişikliklerin yaşanacağı yeni bir döneme girildiğine işaret ederek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Her ne kadar bu salgın öncelikle sağlıkla ilgili olsa da sonuçları itibarıyla hayatımızın hemen her alanını etkilemektedir. İş gücü piyasasından ticarete, kişisel ilişkilerden kamu güvenliğine kadar pek çok alanda salgının artçı sarsıntılarına şimdiden şahit oluyoruz. Son günlerde kimi batılı ülkelerde yaşanan sokak olaylarının gerisinde ırkçılıkla beraber salgının gün yüzüne çıkardığı adaletsizlikler de vardır. Bu süreçte ekonomik olarak en müreffeh ülkelerin kendi vatandaşlarına maske temin etmekte dahi zorlandığını, asgari sağlık hizmetlerini sağlayamadığını gördük. Sağlık sigortası olmayan insanların ölüme terk edildiği utanç verici sahnelerle karşılaştık. Yaşlı bakım evlerinden yansıyan görüntüler hepimizi derinden sarsmış, insanlık adına, geleceğimiz adına endişelerimizi daha da artırmıştır. Sadece maddi zenginliğin sosyal adaleti ve eşitliği temin etmeye yetmediği, bu süreçte acı bir şekilde ortaya çıkmıştır.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, dünya genelinde 450 bine yaklaşan can kaybını sadece Kovid-19 virüsünün ölümcül etkisine bağlamanın da son derece yanlış olacağını belirterek, “Ne yazık ki dünyanın birçok ülkesinde sistem zayıfı değil güçlüyü, yoksulu değil zengini, çoğunluğu değil bir avuç azınlığı koruma üzerine bina edilmiştir. İnsanlar ancak paraları, güçleri ve maddi imkânları oranında hizmetlerden faydalanabilmektedir. Toplumun çeperinde yer alan, ekonomik bakımdan yeterli güce sahip olmayan insanlar, bu tarz kriz durumlarında kaderlerine terk edilmektedir” değerlendirmesinde bulundu.
“TÜRKİYE, BU SALGIN DÖNEMİNİ EN AZ HASARLA ATLATAN ÜLKELERİN BAŞINDA YER ALIYOR”
Türkiye’nin, bu salgın dönemini en az hasarla atlatan ülkelerin başında yer aldığının altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, güçlü sağlık alt yapısının yanında vatandaşlara sundukları kapsamlı ekonomik ve sosyal destek paketleriyle zor bir sınavı başarıyla verdiklerini anlattı. Hiç bir vatandaşı sahipsiz bırakmadıklarına vurgu yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu süreçte 125 ülkeye de sağlık yardımında bulunduklarını, “İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır” tavsiyesine uygun şekilde tüm imkânları hiç bir ayrım yapmadan tüm insanların istifadesine sunduklarını kaydetti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, pandemi sürecinde uluslararası kuruluşlardan borç almak yerine Türkiye’nin kendi kaynaklarını harekete geçirmeye özen gösterdiklerini dile getirerek, bu süreçte ticari ilişkilerin yoğun olduğu ülkelerin merkez bankaları aracılığıyla takas anlaşmaları yaparak “kazan kazan” temelinde bir işbirliği modeli geliştirdiklerini açıkladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Böylece mali bağımsızlığımızdan taviz vermeden, Türkiye’yi yeni bir vesayet ilişkisine sokmadan ekonomimizin ihtiyaç duyduğu likiditeyi sağlamış olduk. Kısa süre içinde açıklanan 2020 yılı ilk çeyrek büyüme rakamları yüzde 4,5 ile Türkiye’nin sadece sağlıkta değil, ekonomide de diğer ülkelerden pozitif ayrıştığını göstermiştir” dedi.
“NORMALLEŞME TAKVİMİNİ HAYATA GEÇİRMEMİZLE BİRLİKTE ÜRETİM, TİCARET VE TURİZM YENİDEN CANLANMAYA BAŞLADI”
İstihdam rakamlarında olumlu bir ivme yakalandığını, yılın tamamı düşünüldüğünde ekonomide ümit var bir tablo beklediklerini aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Objektifliğini ve inandırıcılığını yitirmiş kredi derecelendirme kuruluşlarının tahminlerini nazar-ı dikkate almıyoruz. Şeamet tellallarını daha önce defalarca olduğu gibi yine hüsrana uğratacağız. Nitekim normalleşme takvimini hayata geçirmemizle birlikte üretim, ticaret ve turizm yeniden canlanmaya başladı. Türkiye’nin salgını yönetmedeki başarısı ülkemize yönelik ilgiyi daha da arttırdı. İnşallah önümüzdeki dönem de bu ilgiyi fırsata çevirerek krizden güçlenerek çıkmayı planlıyoruz” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, uzun süredir küresel sistemin, adalet ve merhamet eksenli yeniden bir yapılanmaya ihtiyaç duyduğunu dile getirdiklerini anımsatarak, tahakküm, çıkar ve faiz üzerine bina edilen mevcut küresel ekonomik mimarinin, insanı ve tabiatı korumasının mümkün olmadığını söyledi.
“AŞIRI FİNANSLAŞMA SADECE RANT KAYGISIYLA HAREKET EDEN OBEZ BİR EKONOMİK MODEL ORTAYA ÇIKARMIŞTIR”
Batılı bir ekonomi profesörünün “Zengin olduk. Çünkü kıtalar ve ülkeler, bizim için ıssızlaştı. İnsanlar bizim için öldüler” itirafının sistemin karakterini anlamak bakımından önemli olduğuna vurgu yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: “Onca zenginliğe rağmen açlıktan ölen insanlar ve her 10 yılda bir tekrarlanan ekonomik krizler, küresel düzeyde yapılanma ihtiyacını açıkça ortaya koymaktadır. 2008 yılında yaşanan küresel finans krizi, sadece faize ve ne olursa olsun kazanma hırsına dayalı ekonomik sistemin açmazlarının ifşası anlamını taşıyor. Üretim ve refah noktasında özellikle katkı yapması beklenen finansal sistem, bugün ekonomik faaliyetlerin tamamını domine eder hâle gelmiştir. Finans sektörünün üretimi ve ticareti beslediği bir ekonomik sistemin yerini, diğer tüm sektörlerin, finans sektörünü beslediği sağlıksız ve sürdürülemez bir yapı almıştır. Aşırı finanslaşma, toplumsal ve insani maliyetlerin dikkate alınmadığı, sadece rant kaygısıyla hareket eden obez bir ekonomik model ortaya çıkarmıştır. Vaat edilenin aksine tüm dünyada gelir ve servet dağılımı gittikçe bozulmuş, ülkeler arasındaki makas daha da açılmıştır. Finans sektöründe başlayan her kriz, hızla reel sektöre de sirayet ederek yeni işsizler ordusu oluşturmaktadır.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, mevcut çarpık yapının alternatifinin insanı merkeze alan, emeği yücelten, haksız kazanca müsaade etmeyen İslami ekonomi ve finans modeli olduğunun altını çizdi.
“İSLAM İKTİSADI KRİZDEN ÇIKIŞIN ANAHTARIDIR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İnsani, ahlaki ve çevreci karakteri faizi ve sömürüyü reddeden yapısıyla İslam iktisadı krizden çıkışın anahtarıdır. Geleceğin dünyasında faize ve sömürüye dayalı mevcut ekonomik sistemin yerini risk paylaşımının esas olduğu katılımcılığa bırakacağına inanıyorum” dedi.
Kâr, zarar ortaklığına göre çalışan İslami finans kurumlarının, faize bulaşmak istemeyen yüz milyonlarca insanın önemli bir ihtiyacını giderdiğini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu kurumların son yıllardaki ekonomik şokları başarıyla atlatarak, geniş kitlelerin dikkatini çektiğini aktardı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı’na göre, gelişmekte olan ülkelerdeki toplam yatırım ihtiyacının yılda yaklaşık 3,9 trilyon dolar olduğunu belirterek, “Mevcut yatırım seviyelerinin 2,5 trilyon dolar civarında olduğu göz önüne alındığında ortada büyük bir finansman açığı vardır. Bu açığın giderilmesinde katılım finans kurumları inisiyatif alabilir, öncü bir rol üstlenebilir” diye konuştu,
Uzun vadeli büyük altyapı yatırımlarının finansmanı için sukuk gibi ürünlerin kullanımının yaygınlaştırılması gerektiğini dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, tüm bunların hayata geçirilmesinde siyasetçiler kadar akademisyenlere, üniversitelere de görevler düştüğüne işaret etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’de son 18 yılda katılım ortaklığına dayalı alternatif modellerin finans sistemine entegresi için pek çok adım atıldığına dikkati çekerek, “İslami finans kurumlarımızın sektörden aldığı pay 2002 yılında yüzde iki bile değilken, biz bunu üç kattan fazla artışla yüzde 6,3’e yükselttik. Ülkemizde katılım finansının potansiyelinin yüzde 20’ye yakın olduğunu gösteren araştırmalar bulunuyor. İnşallah 2025’e kadar bu oranları yakalamayı planlıyoruz” açıklamasında bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, katılım finans kuruluşlarının 2005 yılında 10 milyar lira olan aktif büyüklüğünün 2020 yılı mart ayı itibarıyla 319 milyar liraya ulaştığını bildirdi.
“İSTANBUL’U İSLAMİ FİNANS VE EKONOMİNİN MERKEZİ YAPMAYI HEDEFLİYORUZ”
Türkiye’de faizsiz sistemin geliştirilmesi için kamu sahipliğinde katılım şirketlerinin kurulmasını sağladıklarını anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, yılında ilk kamu katılım teşebbüsü olan Ziraat Katılım’ın faaliyete geçmesinin ardından Vakıf Katılım’ı ve Türkiye Emlak Katılım’ı da sisteme dâhil ettiklerini anlattı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye Hazinesi tarafından ihraç edilen ürünler arasına sukukun da katıldığını belirterek, “Ayrıca G-20 ve İslam İşbirliği Teşkilatı dönem başkanlıklarımızda katılım ortaklıklarına yönelik engellerin kaldırılması için mücadele verdik. Kıtaların ve kültürlerin kavşağında yer alan İstanbul’umuzu İslami finans ve ekonominin de merkezi yapmayı hedefliyoruz” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 12. Uluslararası İslam Ekonomisi ve Finansı Konferansı’nın hayırlara vesile olması dileklerini yineleyerek, konferansın düzenlenmesinde emeği geçenlere teşekkür ederek, konuşmasını tamamladı.
Savunma Sanayii Başkanlığı tarafından Milli Yetkinlik Hamlesi kapsamında “Savunma Sanayii Yetenek Yönetimi Zirvesi” düzenlendi.
Toplam 7 oturumda gerçekleşecek ve 35 konuşmacının yer alacağı Yetenek Yönetimi Zirvesi’ne Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Yükseköğretim Kurulu Başkanı Erol Özvar’ın yanı sıra savunma sanayisinden ve kamu kurumlarından temsilciler, üniversite rektörleri ve akademisyenler katıldı.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz: “Savunma sanayisindeki temel amacımız yerlilik, millilik oranlarımızı sürekli arttırmaktır”
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ise konuşmasında Türkiye’nin savunma sanayisinde yüksek teknoloji üretiminin ve insan kaynağının önemine dikkat çekti. Yılmaz, “Savunma sanayisindeki temel amacımız kendi imkanlarımızla üretebileceğimiz hiçbir ürünü dışarıdan temin etmemek ve yerlilik, millilik oranlarımızı sürekli arttırmaktır. Geçmişte edildiğimiz deneyimler, savunma ürünlerinin tasarımı ve üretiminde tam bağımsızlığa ulaşmanın vazgeçilmez bir gereklilik olduğunu açıkça ortaya koymuştur.” dedi.
Savunma Sanayii Başkanı Görgün de Yetenek Yönetimi Zirvesinin savunma sanayisi açısından yeni bir dönemin başlangıcı olduğunu belirterek, bu platformun yetkinlik yönetimi ve becerilerin geliştirilmesi konularına odaklanacağını kaydetti.
Yenilikçi stratejiler, en iyi uygulamalar ve savunma sanayinin dinamik yapısına uygun çözümler üzerine odaklanılacak Yetenek Yönetimi Zirvesi ile sektör profesyonellerinin bilgi ve deneyimlerini paylaşmaları, ortak projeler geliştirmeleri ve savunma sanayisinin geleceği için güçlü bir insan kaynakları altyapısı oluşturmaları amaçlanıyor
Savunma Sanayii Başkanı Prof. Dr. Haluk Görgün Savunma Sanayii Başkanlığı olarak yetenek yönetimi konusundaki sorumluluğumuzun farkındayız. Bu alanda derinlemesine çalışmalarımız ile sektörümüzün nitelikli insan kaynağının gelişimini desteklemeyi sürdürüyoruz.
Bugün bu kapsamda, insan kaynakları alanında savunma sanayiimiz adına yeni bir dönemin başlangıcı olacağına ve önümüzdeki yıllarda gelenekselleşeceğine inandığım “Savunma Sanayii Yetenek Yönetimi Zirvesi”nin ilkini gerçekleştirmekten dolayı büyük bir gurur ve heyecan duyuyoruz.
Sayın Cumhurbaşkanımızın Savunma Sanayii İcra Komitesi’nde (SSİK) bizzat onay verdiği ve Savunma Sanayii Akademimiz bünyesinde yürüttüğümüz, Savunma Sanayiinde Millî Yetkinlik Hamlesi projemiz ile yeteneğe, doğru yetkinlikler kazandırmak temel amacımız.
Savunma sanayiimizin bu noktaya yönelmesini, tüm boyutları teknik olarak değerlendirilecek bir sektörün yetenek yönetimini önceliklendirmesini ve Millî Yetkinlik Hamlesi ile en kıymetli değerimiz olan “insan”ın gelişimini odağına almasını çok kıymetli buluyorum.
7 oturum ve 35 konuşmacının yer alacağı Yetenek Yönetimi Zirvemiz, sektör profesyonellerinin bilgi ve deneyimlerini paylaşmaları, ortak projeler geliştirmeleri ve savunma sanayiinin geleceği için güçlü bir insan kaynakları altyapısı oluşturulması adına önemli bir fırsat olacak.
Cumhurbaşkanı Yardımcımız Sayın Cevdet Yılmaz’a ve Yükseköğretim Kurulu Başkanımız Prof. Dr. Sayın Erol Özvar’a zirvemize teşriflerinden ve vermiş oldukları katkılardan dolayı şükranlarımı sunuyorum.
Zirvemizin gerçekleşmesinde emekleri olan çalışma arkadaşlarıma, Savunma Sanayii Akademimize ve katkılarından dolayı sektör temsilcilerimize teşekkür ediyorum.
Zirvemizin hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Yükseköğretim Kurulu Başkanı Erol Özvar, zirvenin açılışında yaptığı konuşmada savunma sanayisinin stratejik ve kritik öneme sahip sektörlerden biri olduğunu belirterek, “Ülkemizin güvenliğini sağlamak, bağımsızlığını korumak ve aynı zamanda küresel rekabette var olabilmek için savunma teknolojilerinde yetkin, inovatif ve donanımlı insan kaynağına ihtiyaç duyuyoruz.” dedi.
Yetenek yönetiminin, savunma sanayisi için en az teknoloji kadar önemli bir yatırım alanı olduğunu vurgulayan Özvar, “Yetenekleri erken keşfetmek, doğru yönlendirmek ve onlara uygun kariyer yolları açmak, sektörün sürdürülebilir başarısı için kritik bir rol oynayacaktır.” şeklinde konuştu.
Son yıllarda teknolojide yaşanan hızlı değişimin, otomasyon ve yapay zekaya dayalı yeni çözümlerin, geleneksel bazı meslekleri saf dışı bırakmaya başladığına işaret eden Özvar, Yükseköğretim Kurulunun bu değişimlere hızla adapte olduğunu belirterek şöyle devam etti:
“Eğitim ve sektör ihtiyaçları arasında çıkabilecek uyumsuzluğa karşı Yükseköğretim Kurulu hızla hareket geçerek aldığı önemleri hayata geçirmeye başlamıştır. Bu önlemlerin başında yeni ortaya çıkan ve ihtiyacı duyulan yetkinliklerin öğrencilerimize kazandırılması amacıyla üniversitelerimizce önlisans, lisans ve lisansüstü program müfredatlarının sektör temsilcileriyle istişare halinde güncellenmesinin temin edilmesini teşvik etmek ve yönlendirmek olmuştur. Bunun yanında bir diğer önlem, işgücü piyasalarında istihdamı kolaylaştıracak olan üniversitelerimizce staj ve işyeri uygulama imkân ve sürelerinin genişletilmesine ve çeşitlendirilmesine destek verilmesidir. Organize Sanayi Bölgelerinde, Meslek Yüksek Okulları uygulamaları bu bakımdan güzel birer örnek olarak anılabilir. Sektörün beklentilerini karşılamak üzere tematik Meslek Yüksek Okullarının desteklenmesi, yeni becerilerin kazandırılması için uygulamaya alınan bir başka model olmuştur.” dedi.
Erol Özvar, yetenekleri erken keşfetmenin, doğru yönlendirmenin ve onlara uygun kariyer yolları açmanın, sektörün sürdürülebilir başarısı için kritik bir rol oynayacağına dikkat çekerek, “Savunma sanayisinde kuşkusuz öne çıkan en önemli unsur, sektörün teknolojiye dayalı ve yenilikçi çözümler gerektiren bir yapıya sahip olmasıdır. Bu, sadece mühendislik değil, aynı zamanda yapay zeka, veri analitiği, otonom sistemler, siber güvenlik gibi pek çok disiplinin bir araya geldiği, disiplinler arası bir iş gücü talebini de beraberinde getirmektedir. Bu yeni teknolojilere uyum sağlayacak genç yetenekleri kazanmanın savunma sanayimizin rekabet gücünü koruyabilmesi için kritik öneme sahip bir konu olduğunu düşünüyorum.” ifadelerini kullandı.
“Siber güvenlik ve yapay zekâ alanlarında yeni adımlar attık”
Özvar, siber güvenlik, yapay zekâ ve dijitalleşme gibi stratejik alanlarda Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisi ile yapılan iş birliği çerçevesinde dört yeni siber güvenlik meslek yüksekokulunun açıldığını hatırlatarak, “Bu yüksekokullar geçtiğimiz yıl eğitim ve öğretim yılında eğitime başlamıştır. Bu okullara giren öğrencilerin başarı sıralaması, 4 yıllık örgün eğitim programlarıyla yarışacak düzeydedir.” dedi.
Konuşmasında savunma sanayi alanında uluslararası bilim insanlarının ülkeye kazandırılması amacıyla atılan adımlara değinen Özvar, Yükseköğretim Kurulu ile Savunma Sanayii Başkanlığı arasında imzalanan iş birliği protokolüyle yurt dışında başarılı çalışmalara imza atan bilim insanlarının bilgi ve tecrübelerinin Türkiye’ye kazandırılmasını amaçladıklarını kaydetti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yurt Dışı Müteahhitlik Hizmetleri Ödül Töreni’nde yaptığı konuşmada, “Türkiye’yi bölgesel ve küresel bir ağırlık merkezi hâline getirmek için her imkânı değerlendiriyoruz. Uluslararası sistemde çeşitlenen ve artan bölgesel bloklar karşısında her yapı ve aktörle fırsat pencerelerini açık tutmaya çalışıyoruz” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Müteahhitler Birliği tarafından düzenlenen Yurt Dışı Müteahhitlik Hizmetleri Ödül Töreni’ne katılarak bir konuşma yaptı.
Ödül alan firmaları ve temsilcilerini tebrik eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, firmalarla birlikte işçisinden mühendisine, yöneticisine kadar emeği geçenleri kutladı.
Türkiye’nin en güçlü olduğu alanların başında müteahhitlik sektörünün geldiğini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Dünyanın en büyük 250 uluslararası müteahhitlik listesinde ülkemiz 43 firmayla temsil ediliyor. Yine dünyanın en büyük 225 teknik müşavirleri listesinde 8 firmamız bulunuyor. Firma sayısı itibarıyla Çin Halk Cumhuriyeti’nden sonra 2. sıradayız. Gelir sıralamasına göre ise ilk 8 ülkeden biriyiz” ifadesini kullandı.
Bu sene proje gelirlerinden Türk firmalarının aldığı payda kısmi bir düşüş olduğunu dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu düşüşün gelecek yıllarda süratle telafi edileceğine inandığını belirtti.
“TÜRK ŞİRKETLERİNİN YAKALADIKLARI İVMEYİ KORUMASINI ÇOK KIYMETLİ BULUYORUZ”
Türkiye’yi büyüklüğüne, uluslararası konumuna ve saygınlığına yaraşır çizgide temsil eden müteahhitler ve müşavirlik firmalarıyla iftihar ettiklerini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: “Sektörün dünyadaki başarısı, Türk ekonomisi ve insan kaynağının uluslararası alanda ne denli güçlü olduğunu gösteriyor. Bu başarının, mevcut ekonomik konjonktürde gelmesi daha da anlamlıdır. Koronavirüs salgınıyla beraber global ekonomide bozulan dengelerin hâlen yerli yerine oturmadığını görüyoruz. Son 70 yılın zirvelerini gören enflasyonun sorun olmaktan çıkmasının biraz daha zaman alacağı anlaşılıyor. Kuzeyimizdeki savaşın olumsuz etkilerini henüz aşamadan İsrail’in Gazze’ye saldırıları sebebiyle artan gerilim, ciddi bir endişe kaynağı olmayı sürdürüyor.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Afrika’dan Asya’ya dünyanın farklı coğrafyalarında hemen her gün yeni bir krizle, yeni bir siyasi istikrarsızlıkla veya çatışmayla karşılaşıyoruz. Tüm bunların ülkeleri korumacılığa ve yeni yatırımlar noktasında aşırı ihtiyatlı davranmaya ittiğinin farkındayız. Avrupa’nın da aralarında olduğu birçok gelişmiş ekonomi, büyüme beklentilerini düşürmekte, büyüme oranlarını aşağı doğru revize etmektedir. Karşılaştıkları tüm bu zorluklara rağmen Türk şirketlerinin yakaladıkları ivmeyi korumasını çok kıymetli buluyoruz. Sizlerin şahsında tüm şirketlerimize, tüm girişimcilerimize, ülkem ve milletim adına teşekkür ediyorum” diye ekledi.
“RAKAMLAR, ÜLKEMİZİN BU ALANDAKİ BAŞARISINI AÇIKÇA ORTAYA KOYMAKTADIR”
Türk ekonomisinin lokomotif sektörlerinden olan inşaat sektörünün, ülkedeki ideolojik çevrelerin haksız eleştirilerine maruz kaldığını ve kalmaya devam ettiğini kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Tenkit sınırlarını aşan, neredeyse düşmanlık derecesine varan bir zihniyetle karşı karşıyayız. Bakınız bugüne kadar inşaat sektörünün gelişmesine, büyümesine yönelik her adımımız ‘israf’ yaftası vurularak itibarsızlaştırılmaya çalışıldı” dedi.
Müteahhitlik firmalarının özellikle yurt dışında yazdığı başarı hikâyesinin ısrarla görmezden gelindiğine ve yok sayıldığına işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Havalimanlarından otoyollara, hükûmet binalarından prestij projelerine kadar her alanda yapılan devasa işlerle ilgili tek bir takdir cümlesi kurulmadı. Oysa biraz ekonomi bilseler, biraz dünyayı tanısalar inşaat sektörünün ne derece kritik bir konuma sahip olduğunu anlayabilirler” değerlendirmesinde bulundu.
İnşaat alanındaki her hamlenin 250’den fazla alt sektörü etkilediğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Sadece ülkemizde 6 milyon insan doğrudan ve dolaylı olarak bu sektörden geçimini sağlıyor. Firmalarımızın yurt dışında aldığı işler hem ülkemize döviz kazandırmakta hem de Türkiye’nin marka değerini yükseltmektedir. Rakamlar, ülkemizin bu alandaki başarısını açıkça ortaya koymaktadır. Türk inşaat sektörü, yurt dışı faaliyetlerine 1972 yılında başladı. Aradan geçen 52 yıllık sürede firmalarımız 137 ülkede, 515 milyar dolar değerinde 12 bin 277 proje üstlendi. 2005 yılında toplam üstlenilen proje bedelinde ilk defa 10 milyar doları aştık. 2012, 2013 ve 2021 yıllarında 32 milyar dolarlık proje tutarlarıyla bu alanda rekor kırdık.”
“ÖNÜMÜZDE HÂLEN KEŞFEDİLMEYİ BEKLEYEN ÇOK BÜYÜK BİR POTANSİYEL VAR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: “2023 yılında ise Rusya-Ukrayna çatması gibi tüm dünyayı etkileyen sorunlara rağmen yıllık proje büyüklüğü, 28 milyar dolar olarak gerçekleşti. 2000’li yılların başında ortalama proje bedeli 21 milyon dolar iken 2023 yılında bu rakam 65 milyon dolara ulaştı. Yani her alanda, her başlıkta çok ciddi ilerlemeler kaydettik. Yılmadan, yorulmadan, engellere aldırmadan çalışarak bugünlere geldik. İnşallah bunları çok daha yukarılara taşıyacağız. Sektörün geleceğiyle ilgili tahminler bu noktada umutlarımızı artırıyor. En büyük 250 müteahhitlik firmasının toplam uluslararası gelirleri 2002 yılında 106,5 milyar dolar seviyesindeydi. 2023 yılında bu tutar 430 milyar dolar sınırına geldi. 2030’larda bunun 750 milyar dolara çıkması bekleniyor. Önümüzde hâlen keşfedilmeyi bekleyen çok büyük bir potansiyel var.”
Her yıl büyüyen bu pastadan Türk şirketlerinin de hak ettikleri payı alacağına inandığını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Şunun bilinmesini isterim, sizlerin başarısı ülkemizin başarısıdır. Yurt dışındaki başarılarınızla sadece ekonomimize değil ülkemizin dünya üzerindeki itibarına da büyük katkılar sağlıyorsunuz. Biz de hükûmet olarak her ihtiyacınızda, her meselenizde sizin yanınızda olmaya gayret gösteriyoruz. İş adamlarımızın, müteahhitlerimizin, girişimcilerimizin meselelerini, yaptığımız görüşmelerde sık sık dile getiriyor ve çözüm arıyoruz. İnşallah bundan sonra da sizin yanınızda olmaya devam edeceğiz” dedi.
“EKONOMİDEN DIŞ POLİTİKAYA GENİŞ BİR YELPAZEDE DEVRİM NİTELİĞİNDE ADIMLAR ATTIK”
Müteahhitlik firmalarının bu başarılarının aslında Türkiye’nin itibarını, gücünü, vizyonunu, dış politikadaki başarısını net biçimde ortaya koyduğunu aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: “Son 22 yılda ekonomiden dış politikaya geniş bir yelpazede devrim niteliğinde adımlar attık, atıyoruz. Rahmetli Menderes’in başlattığı, merhum Özal’ın bir üst aşamaya taşıdığı dış politika ufkunu daha da ilerletmenin gayretindeyiz. Burada öncelikle şu tespiti yapmamız gerekiyor, Türk dış politikası uzun yıllar içe dönük, tabiri caizse idareimaslahatçı bir karaktere sahipti. ‘Risk almayalım, kimseyi ürkütmeyelim, belli aktörlerle aman karşı karşıya gelmeyelim’. Bu anlayış kendi yakın coğrafyasını ilgilendiren meselelerde dahi Türkiye’yi uzun yıllar tribünlere mahkûm etti. Bu içe kapanıklığın faturasını ekonomi, dış ticaret ve yatırımlar başta olmak üzere birçok başlıkta ödedik. Hâlen de ödüyoruz.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2002’den itibaren dış politikada köklü bir paradigma değişikliğine gidildiğini, tarih, kültür ve medeniyet birikimine hak edilen ağırlığı vermeye çalıştıklarını söyledi.
Komşularla ilişkilerin farklı mekanizmalarla güçlendirildiğini aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Türk Devletleri Teşkilatı vasıtasıyla kardeşlerimizle iş birliğimizi perçinledik. Pek çok bölgesel ve uluslararası kuruluşla ortaklıklar tesis ettik. Afrika Açılımı’ndan Latin Amerika Açılımı’na ve Yeniden Asya Girişimi’ne kadar daha önce sınırlı varlık gösterdiğimiz bölgelerle yeni köprüler kurduk. Tüm bu açılımların meyvelerini hamdolsun her alanda topladık” diye konuştu.
“MİLLÎ GELİRİMİZ TARİHİMİZDE İLK KEZ 1,1 TRİLYON DOLARI AŞTI”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2002 yılında 36 milyar dolar olan ihracatı 7 kat artışla 256 milyar dolara çıkardıklarına işaret ederek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Nereden nereye? Öyle ki bugün Türk ürünlerinin girmediği neredeyse hiçbir ülke kalmadı. Turizmde göreve geldiğimizde 13 milyon turist sayısından 56,7 milyon turist rakamına ulaştık. Son 20 yılda ekonomimiz ortalama yüzde 5,4 büyüdü. Millî gelirimiz tarihimizde ilk kez 1,1 trilyon doları aştı. Artık trilyonu konuşuyoruz. Neredeydik, bakın şimdi neredeyiz? Uluslararası yatırımlarda 270 milyar dolar sınırına yaklaştık.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Yurt dışı müteahhitlik hizmetlerinde biraz önce de ifade ettim, göz kamaştıran bir başarı yakaladık. Her kıtayla, hemen her ülkeyle ekonomik ilişkilerimizde katbekat artış yaşandı. Dış misyonlarımızın sayısını da buna göre yükselttik. Bugün 261 yurt dışı temsilcilikle dünyanın en geniş 3. ağına sahip ülkesiyiz. Buna benzer başarı örneklerini daha da çoğaltabiliriz” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, dış politikada tüm bu açılımları yaparken, çok sık eleştirilere maruz kaldıklarını, hiçbir temeli olmayan eksen kayması tartışmasının da bunlardan biri olduğunu söyledi.
“‘Türkiye Batı’dan uzaklaşıyor’ iftirası bunlardan biriydi. ‘Avrupa’yla köprüleri atıyoruz’ paranoyası bunlardan biriydi” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha bunun gibi nice haksız, tamamen safsatadan ibaret olan, çoğu niyet okumasından öte hiçbir anlam ifade etmeyen bir sürü iddiayla uğraştıklarını kaydetti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 22 yıllık mücadele ve başarılarla dolu sürecin sonunda artık şu gerçeği çok net biçimde görebildiklerini ifade ederek, şöyle konuştu: “2024 Türkiye’sini 30-40 yıl öncesinin kalıplarına mahkûm etmek ülkemize yapılacak çok büyük haksızlıktır. Dünya değişirken ekonomide, üretimde, teknolojide, yeni güç merkezleri ortaya çıkarken biz de kendimizi buna adapte etmek mecburiyetindeyiz. Türkiye’nin dış politikada kendine yeni rotalar keşfetmesi tenkit edilecek değil, takdir edilecek, övgüyle karşılanacak bir çabadır. ‘Türkiye’nin Afrika’da, Latin Amerika’da, Asya’da ne işi var’ demek küresel siyaseti doğru bir şekilde okuyamamaktır. Dış politikamızı, bölgesel ve küresel meselelerdeki tutumumuzu anlamamakta ısrar edenler, hatta anlayıp da inatla çarpıtanlar olduğunun farkındayız. Biz bunlara asla ve asla kulak asmıyoruz.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’yi bölgesel ve küresel ağırlık merkezi hâline getirmek için her imkânı değerlendirdiklerini, uluslararası sistemde çeşitlenen ve artan bölgesel bloklar karşısında her yapı ve aktörle fırsat pencerelerini açık tutmaya çalıştıklarını kaydetti.
“İŞ BİRLİĞİMİZİ TÜM ÜLKELERLE, TÜM AKTÖRLERLE GELİŞTİRMEYİ ARZU EDİYORUZ”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Şanghay İşbirliği Teşkilatı, BRICS ve ASEAN ile diyalog zeminini genişletme iradesinin arkasında bu yaklaşımın olduğunu belirterek, “Dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinin ve en büyük 5 ekonomisinden 3’ünün bulunduğu Asya Pasifik ve Hint Okyanusu coğrafyasıyla iş birliğimizi güçlendirmemizden daha doğal hiçbir şey olamaz” dedi.
Bayatlamış eksen tartışmalarının kendi nazarlarında geçerliliği bulunmadığını dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin ekseninin de rotasının da üyesi, parçası, mensubu bulunduğu ittifakların da belli olduğunu söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu değerlendirmelerde bulundu: “Her zaman söylüyorum. Türkiye olarak yüzümüz elbette Batı’ya dönüktür. Ancak bu Doğu’ya sırtımızı döneceğimiz, Doğu’yu ihmal edeceğimiz, Doğu ile ilişkilerimizi geliştirmeyeceğimiz anlamına kesinlikle gelmez. Siyah beyaz bir dünyada, 2 bloktan birinin tercih edilmek zorunda olduğu bir dünyada artık yaşamıyoruz. Kazan kazan temelinde, dengeli, karşılıklı saygıyı esas alan bir yaklaşımla iş birliğimizi tüm ülkelerle, tüm aktörlerle geliştirmeyi arzu ediyoruz. Son 22 yılda bunu yaptık ve yurt dışı müteahhitlik hizmetlerinde olduğu gibi çok önemli başarılar elde ettik. İnşallah bundan sonra da korkularla değil öz güven içinde hareket etmeyi sürdüreceğiz.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin ekonomide, demokraside, küresel siyasette, hak ve özgürlüklerde hedeflerine ulaşabilmesi için yeni anayasa ihtiyacını sık sık dile getirdiklerini söyledi.
“ANAYASANIN İLK 4 MADDESİYLE İLGİLİ BİZİM AÇIMIZDAN HERHANGİ BİR TARTIŞMA YOKTUR”
“Siviller eliyle yapılmış, tamamen sivil iradenin ürünü bir anayasa 15 Temmuz gecesi göğsünü tanklara siper eden kahraman milletimize karşı borcumuzdur” ifadelerini kullanan Cumhurbaşkanı Erdoğan, darbe mahsulü mevcut Anayasa’nın yapılan tüm değişikliklere rağmen Türk demokrasisine yakışmadığını herkesin çok iyi bildiğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, AK Parti ve Cumhur İttifakı olarak milleti yeni, sivil ve kuşatıcı bir anayasa ile buluşturma iradelerini farklı vesilelerle çok net biçimde ortaya koyduklarını vurgulayarak, şöyle devam etti: “Yeni anayasadan neyi murat ettiğimizi, kırmızı çizgilerimizin neler olduğunu da şüpheye mahal bırakmayacak şekilde defalarca izah ettik. Demokratik siyasette, düşüncenin ifade edilmesine elbette engel olunamaz. Şiddeti teşvik etmediği, terörü övmediği, hakarete varmadığı sürece katılmasak ve doğru bulmasak dahi farklı fikirlere müsamahayla yaklaşmak zorundayız.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugüne kadar siyasette, bu çizgiyi daima korumaya gayret ettiklerini, ancak maksimalist söylemlerin anayasa tartışmalarına katkı sunmak yerine ket vuracağını düşündüklerini belirterek, şunları kaydetti: “Tekrar altını çizerek söylüyorum. Anayasanın ilk 4 maddesiyle ilgili bizim açımızdan herhangi bir tartışma yoktur. Özellikle Cumhur İttifakı’nın böyle bir sıkıntısı, böyle bir derdi de yoktur. Partimizin bu konudaki duruşu, tutumu, yaklaşımı gayet açıktır. Biz mümkün olan en geniş toplumsal mutabakatla yeni anayasa sürecini yönetmek ve başarıyla neticelendirmek arzusundayız. Biz milletimizi darbe anayasasından bir an önce kurtarmak, Türkiye’nin önünü açmak istiyoruz. Siyaset kurumunun da yeni anayasa sürecine yapıcı ve mutedil bir anayasa anlayışıyla yaklaşması gerektiğine inanıyoruz.”
Size daha iyi hizmet sunabilmek amacıyla çerezleri kullanıyoruz. Çerezler Hakkında Aydınlatma Metni için tıklayınız. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, Gizlilik ve Çerez Politikamızı kabul etmiş olursunuz.
Size daha iyi hizmet sunabilmek amacıyla çerezleri kullanıyoruz. Çerezler Hakkında Aydınlatma Metni için tıklayınız. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, Gizlilik ve Çerez Politikamızı kabul etmiş olursunuz.
Gerekli cookie, sayfa gezinmesi ve web sitesinin güvenli alanlarına erişim gibi temel işlevleri etkinleştirerek bir web sitesi kullanıma yardımcı olur. Web sitesi bu cookie olmadan düzgün çalışamaz.
Tercih cookies, bir web sitesinin, tercih ettiğiniz diliniz veya bulunduğunuz bölgeniz gibi, web sitesinin davrandığını veya görünüşünü değiştiren bilgileri hatırlamasını sağlar.
İstatistik
İstatistik cookies, web sitesi sahiplerinin anonim olarak bilgi toplayıp bildirerek ziyaretçilerin web siteleriyle nasıl etkileşimde bulunduğunu anlamalarına yardımcı olabilir.
Pazarlama
Pazarlama cookies, ziyaretçileri web sitelerinde izlemek için kullanılır. Amaç, bireysel kullanıcıya ilgi çekici ve böylece yayıncılar ve üçüncü taraf reklamverenler için daha değerli olan reklamları görüntülemektir.
Sınıflandırılmamış
Sınıflandırılmamış cookies, bireysel kurabiye sağlayıcıları ile birlikte sınıflandırma sürecinde olduğumuz cookies.