TBMM 27. Dönem 4. Yasama Yılı açılışında konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Türk ekonomisi, yaşadığı bunca saldırının ve şokun ardından, kırılganlıklara karşı daha dayanıklı, krizlere karşı daha hazırlıklı bir yapıya kavuşmuştur. Gelişmiş ülkeler dâhil pek çok devlet, salgın döneminde sağlık hizmetlerinde başlayan sarsıntının, tüm ekonomilerine ve yönetim sistemlerine sirayet etmesine engel olamamıştır. Türkiye ise tüm bu alanlarda gösterdiği olumlu yönde bir ayrışmayla, bölgesinin ve dünyanın yükselen yıldızı konumuna gelmiştir” dedi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) 27. Dönem 4. Yasama Yılı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın genel kurulda yaptığı konuşma ile başladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasında şunları kaydetti:
“Doğu Akdeniz’deki gelişmeler, Türkiye’nin son birkaç asırda denizlerde verdiği en önemli mücadeledir. Bu yıl 482’nci yıl dönümüne ulaştığımız Preveze Deniz Zaferi’yle Akdeniz’de kurduğumuz hâkimiyet sayesinde, bölgeye asırlarca barış hâkim olmuştu. Yeniden diriliş destanımızın yazıldığı Çanakkale Harbi’nde karada olduğu gibi denizde de büyük zaferler kazanmıştık.
Barbaros Hayrettin Paşa’nın ve diğer kahramanların bıraktığı barış mirasına sahip çıkmak, bu ülkenin her evladının boynunun borcudur. Türkiye olarak, Akdeniz’de çatışma, gerilim, haksızlık, hukuksuzluk peşinde asla değiliz. Tek talebimiz, ülkemizin haklarına, hukukuna, çıkarlarına saygı gösterilmesidir.
Akdeniz’deki siyasi ve ekonomik potansiyelin paylaşımıyla ilgili anlaşmazlıkların hakkaniyet temelinde çözülmesi öncelikli tercihimizdir. Ancak, Yunanistan’ın ve Kıbrıs Rum Kesimi’nin 2003 yılından beri ortaya koydukları tavır, maalesef bu ilkenin çok uzağındadır.
Avrupa Birliği ise Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi’nin şımarıklıklarının esiri olarak, etkisiz, ufuksuz, sığ bir yapı hâline dönüşmüştür. Bölgemizde ortaya çıkmış olup da, Avrupa Birliği’nin inisiyatifi ve ağırlığı ile çözüme kavuşmuş tek bir sorun yoktur. Tam tersine, Birliğin müdahil olduğu her kriz, yeni boyutlar kazanarak büyümüştür.
Bu tablo karşısında Türkiye’nin önünde, kendi imkânları ve politikalarını kararlılıkla hayata geçirme dışında bir seçenek kalmamıştır.
Libya ile yaptığımız anlaşma, ülkemizi Akdeniz’den tamamen tasfiye girişimlerine verdiğimiz cevaplardan bir tanesidir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin haklarını korumak için başlattığımız çalışmaları, bu anlaşmayla çok daha geniş bir alana yayma imkânı bulduk.
“DİYALOG YÖNTEMİNİ KABUL ETMEK MECBURİYETİNDE KALDILAR”
Yıllardır bölgede ülkemizi yok sayarak, bizi sahillerimize hapsedecek haritalar ve taleplerle karşımıza çıkanlar, attığımız adımların ardından önce tehdit ve şantaj dilini denediler. Türkiye’nin, siyasi ve diplomatik gücü yanında, kahraman ordumuzun kara, deniz ve hava unsurları ve istihbaratıyla desteklediği kararlı duruşu karşısında ise diyalog yöntemini kabul etmek mecburiyetinde kaldılar.
Özellikle Almanya’nın yoğun çabalarıyla gelinen bu noktada, meseleyi görüşmeler vasıtasıyla çözmek de, gerilimi yeniden tırmandırmak da, hatta iş o raddeye gelirse çatışma çıkarmak da karşımızdakilerin tercihidir.
Biz diyalog kanallarını açık tutan kararlı duruşumuzu sonuna kadar koruyacağız. Çatışmaların arttığı bir dünyada barış için Türkiye kadar mücadele eden, Türkiye kadar fedakârlık yapan acaba kaç ülke vardır? Dünyanın en büyük ekonomisi olmadığımız hâlde, insani yardımlarda ilk sırada yer almamız bunun ispatı değil midir?
Sınırlarımızdaki güvenlik risklerine ve ekonomik yüküne rağmen, dünyanın en çok sığınmacıya ev sahipliği yapan ülkesi olmamız bunun ispatı değil midir? Birleşmiş Milletler’den İslam İşbirliği Teşkilatı’na kadar her platformda, gücümüzü ve inisiyatiflerimizi hep arabuluculuktan yana kullanmamız bunun ispatı değil midir? Bu gerçekler ışığında Avrupa Birliği ve komşularımız başta olmak üzere tüm ülkeleri, Türkiye’nin verdiği güvenlik ve barış mücadelesini desteklemeye, en azından bu mücadeleye saygı duymaya davet ediyoruz.
“KUDÜS MESELESİ BİZİM İÇİN SIRADAN BİR JEOPOLİTİK SORUN DEĞİLDİR”
Ülkemizin ve milletimizin hassasiyetle takip ettiği bir diğer kriz de, İsrail’in Filistinlilere yaptığı zulüm ve Kudüs’ün mahremiyetini hiçe sayan fütursuz uygulamalarıdır. Burada şu hususun altını özellikle çizmekte fayda görüyorum:
Kudüs meselesi bizim için sıradan bir jeopolitik sorun değildir. Her şeyden önce Kudüs’ün kalbi olan eski şehrin şu andaki fiziki görünümü, surlarıyla, çarşısıyla, pek çok binasıyla, Kanuni Sultan Süleyman tarafından inşa ettirilmiştir. Ecdadımız, asırlar boyunca bu şehri el üstünde tutup mamur ederek hürmetini göstermiştir.
Birinci Dünya Savaşı’nda, gözyaşları içinde terk etmek zorunda kaldığımız bu şehirde, hâlâ Osmanlının direniş izlerine rastlamak mümkündür. Yani Kudüs bizim şehrimizdir, bizden bir şehirdir. İlk kıblemiz Kudüs’teki El Aksa ve Kubbet’üs Sahra da inancımızın sembol mescitleridir. Ayrıca bu şehir, Hristiyanlığın ve Museviliğin kutsal mekânlarına da ev sahipliği yapıyor.
“MAZLUM FİLİSTİN HALKININ HAKLARINI DİLE GETİRMEYİ, ÜLKEMİZ VE MİLLETİMİZ ADINA BİR ŞEREF KABUL EDİYORUZ”
Kudüs’ün ve bölgenin binlerce yıllık sakinleri olan Filistin halkının topraklarının işgal edilmiş, hak ve hukuklarının çiğnenmiş olması da, bu meseleyle yakından ilgilenmemizi gerektiriyor. Asırlarca birlikte yaşadığımız mazlum Filistin halkının her platformda haklarını dile getirmeyi, ülkemiz ve milletimiz adına bir şeref kabul ediyoruz. Bu anlayışla, hem küresel vicdanın kanayan yarası Filistin davasının, hem de Kudüs davasının sonuna kadar takipçisi olacağız.
Türkiye’nin, Gezi Olayları’yla başlayan yoğun saldırı sürecinde en çok hedef alınan unsurlarından biri de -malum- ekonomidir. Son olarak, 2018 Ağustos’unda kur üzerinden ekonomimize kurulan tuzağı bir kez daha bozarak, 2019 yılında oldukça güçlü bir görünüme kavuşmuştuk.
Nitekim geçtiğimiz yıl cari işlemler dengesi 8,8 milyar dolar fazla verdi. Enflasyon yüzde 11,8’e geriledi. Bütçe açığının millî gelire oranı yüzde 3’ün altına indi. Yine 2019’da 181 milyar doları bulan ihracatımızla, dünyanın 50 ülkesi arasında ihracat büyümesi bakımından altıncı sırada yer aldık. Böylece dünya ihracatındaki payımızı da yüzde 1’e yaklaştırmış olduk.
Yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen, yıllık büyüme oranını yüzde 1’e yakın bir seviyede tuttuğumuz 2019 yılının ardından 2020’ye büyük umutlarla başladık. Bu yılın ilk çeyreğinde elde ettiğimiz yüzde 4,4 oranındaki büyüme oranı, hedeflerimize doğru kararlılıkla ilerlediğimizin işaretiydi.
Dünyanın tamamıyla birlikte ülkemizi de etkisi altına alan Koronavirüs salgınına, işte böyle bir iklimde yakalandık. Salgın sürecinde, elbette önceliğimiz milletimizin sağlığını korumaktı. Bunun yanında, açıkladığımız destek paketleriyle ekonomimizin salgından en az hasarla çıkmasını temin etmeye çalıştık. Bugüne kadar açıkladığımız desteklerin ve paketlerin toplam ekonomik büyüklüğü 495 milyar lirayı, yani millî gelirimizin yaklaşık yüzde 10’unu bulmuştur.
Sosyal koruma kalkanı çatısı altında milletimize ve ekonomimize 35 milyar lirayı aşkın karşılıksız ödeme yaptık. Bu kapsamda, kısa çalışma ödeneği yoluyla bugüne kadar 19 milyar liraya yakın kaynağı doğrudan çalışanlarımıza aktardık. İstihdamı korumak için devreye aldığımız nakdi ücret desteği için 4,5 milyar liraya yakın bir kaynak kullandık. İşsizlik ödeneğini de aktif şekilde değerlendirerek, 3,6 milyar liralık bir desteği halkımızın istifadesine sunduk.
Ertelediğimiz SGK ve BAĞ-KUR ödemeleri 40 milyar lirayı bulurken, vergi ödemeleri de 30 milyar liraya yaklaştı. Vergi indirimleri, mücbir sebep uygulamaları, Kredi Garanti Fonu limit artırımı gibi yöntemlerle, ekonomimize destek olduk. Kamu bankalarını teşvik ederek 267 milyar liranın üzerinde bir finansmanın ekonomimize aktarılmasını sağladık. Bireysel ihtiyaç desteği, esnaf desteği, işe devam desteği, kurumsal ve bireysel kredi ertelemesi gibi yöntemlerle, her kesimin finansman ihtiyacının giderilmesini temin ettik.
Yılın ikinci çeyreğinde yaşanan yüzde 9,9’luk eksi büyüme, elbette üzüntü vericidir. Ancak, genel tablo itibariyle bakıldığında Türkiye, OECD ve Avrupa Birliği ortalamalarının çok altında bir daralmayla bu süreci geride bırakmıştır.
Üçüncü çeyrekle ilgili tüm öncü göstergeler, hamdolsun, ekonominin hızla toparlandığına ve kayıpların kısa sürede telafi edileceğine işaret ediyor. Açıklanan her endeks ve veri bu tabloyu destekliyor ve ileriye taşıyor.
Salgının dünya ekonomisinde yol açtığı dış talep daralmasına rağmen, Eylül ihracatımız geçen yılın aynı ayına göre 4,8 artarak 16 milyar doları aşmıştır. Bunun Cumhuriyet tarihindeki en büyük Eylül ayı ihracat rakamı olduğunu da özellikle belirtmek istiyorum.
Amacımız, V tipi bir toparlanmayı sağlayıp, bu yılı artı büyümede kapatmaktır. Önümüzdeki yıl için belirlediğimiz büyüme oranı ise yüzde 5,8’dir. Esasen, biz daha büyük bir büyüme gerçekleşeceğine inanmamıza rağmen, beklentiyi ihtiyatlı bir düzeyde tutmayı tercih ettik. Türk ekonomisi, yaşadığı bunca saldırının ve şokun ardından, kırılganlıklara karşı daha dayanıklı, krizlere karşı daha hazırlıklı bir yapıya kavuşmuştur.
“TÜRKİYE, BÖLGESİNİN VE DÜNYANIN YÜKSELEN YILDIZI KONUMUNA GELMİŞTİR”
Gelişmiş ülkeler dâhil pek çok devlet, salgın döneminde sağlık hizmetlerinde başlayan sarsıntının, tüm ekonomilerine ve yönetim sistemlerine sirayet etmesine engel olamamıştır. Türkiye ise tüm bu alanlarda gösterdiği olumlu yönde bir ayrışmayla, bölgesinin ve dünyanın yükselen yıldızı konumuna gelmiştir.
OECD, Türk ekonomisini, dünyada salgından en az etkilenen 3’üncü ekonomi olarak göstermiştir. Bütçe açığındaki kısmi artış gibi olumsuzluk konusunda dahi, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerden daha iyi durumdayız.
Dünya Bankası’nın İş Yapma Kolaylığı Endeksi’nde 10 basamak birden yükselerek, 33’üncü sıraya çıkmamız, yapısal reformlarımızın başarısını gösteriyor.
“TÜRKİYE’Yİ HER ALANDA OLDUĞU GİBİ EKONOMİDE DE 2023 HEDEFLERİMİZE ULAŞTIRACAĞIZ”
Önümüzdeki üç yıllık dönemi kapsayan Yeni Ekonomi Programı’nı; yenilikçi, yüksek katma değerli, ihracat odaklı ve kapsayıcı bir kalkınma modeli üzerinde inşa ettik. İnşallah Türkiye’yi her alanda olduğu gibi ekonomide de 2023 hedeflerimize ulaştıracağız.
Çin’de başlayan ve kısa sürede dünyaya yayılan Kovid-19 hastalığının henüz kesin bir tedavisi bulanamamıştır. Aşı çalışmaları belirli bir seviyeye gelmiş olmakla birlikte, insanlığın tamamını kuşatacak altyapının kurulması için vakte ihtiyaç olduğu açıktır. Türkiye, diğer ülkelerdeki aşı çalışmalarını yakından takip etmenin yanında, kendi aşısını üretme konusunda da yoğun bir gayret içindedir.
Dünyadaki diğer ülkelerin salgınla mücadele yöntemlerine baktığımızda, Türkiye’nin, bunların çoğunun önünde olduğunu görüyoruz. Tabii bu olumlu tabloda, son 18 yılda sağlık alanında gerçekleştirdiğimiz büyük dönüşümün ve inşa ettiğimiz altyapının çok büyük katkısı vardır. Sadece salgının ülkemize sıçradığı Mart ayından bu yana hizmete açtığımız hastanelerin yatak kapasitesi 15 bini geçmiştir. İnşallah yarın Konya’da Şehir Hastanemizin resmî açılışını yaparak, sağlıktaki bu güzel tabloyu bir adım daha ileriye taşıyacağız.
Sağlık çalışanlarımızın sayısı da, 1 milyon 100 bin ile kamudaki en büyük istihdam oranına ulaşmıştır. Şayet Türkiye, sağlık sistemini ve kapasitesini bu denli geliştirmemiş olsaydı, Allah göstermesin, bu salgının altında kalabilirdi. Bu vesileyle, salgın sürecinde fedakârlıkla görev yapan sağlık çalışanlarımıza bir kez daha şükranlarımı sunuyorum. Yine bu süreçte ebediyete irtihal eden sağlık çalışanlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Devlet ve millet el ele vererek, inşallah bu musibetin de üstesinden geleceğiz.
“TÜRKİYE, SALGIN DÖNEMİNDE İÇERİDE VE DIŞARIDA ERDEMLİ BİR DURUŞ ORTAYA KOYMUŞTUR”
Salgınla mücadele ederken, kendi vatandaşlarımıza sunduğumuz hizmetleri kesintisiz sürdürmenin yanında, 153 farklı ülkenin ve sekiz uluslararası kuruluşun destek çağrısına Türkiye olarak biz cevap verdik. Ayrıca, dünyanın 141 farklı ülkesinde geçici süreyle bulunan 100 bini aşkın vatandaşımızı, kurduğumuz hava, kara ve deniz köprüleriyle ülkemize getirdik. Bunun yanında 67 farklı ülkeden 5 bin 500 yabancının da ülkelerine dönebilmelerini sağladık.
Gelişmiş ülkelerin dahi vatandaşlarını kendi hâllerine terk ettiği salgın döneminde, Türkiye içeride ve dışarıda gerçekten erdemli bir duruş ortaya koymuştur. Ne ülkemiz ne de dünya henüz salgının önüne tamamen geçebilmiş değildir. Ülkemizde vakitlice aldığımız tedbirler ve geliştirdiğimiz etkin tedavi protokolleri sayesinde, süreç kontrol altında tutulabilmiştir. Salgının doğal yolla veya ilaç tedavisiyle tehdit olmaktan çıkacağı güne kadar bu mücadeleyi kararlı bir şekilde sürdüreceğiz.
Hâlâ en büyük ve etkili salgınla mücadele tedbirimiz, ‘tamam’ diye ifade ettiğimiz temizlik, maske, mesafe unsurlarıdır. İnşallah bu virüsü hep birlikte yenecek, hep birlikte kol kola sağlıklı, huzurlu, müreffeh, esenlik dolu bir geleceğe yürümeyi sürdüreceğiz.
Bu duygularla bir kez daha Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 27. Dönem 4’üncü Yasama Yılı’nın ülkemize, milletimize, milletvekillerimize hayırlı olmasını diliyorum. Sizlere Meclis çalışmalarında kolaylıklar temenni ediyorum.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, açılış oturumunun ardından Mecliste gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını cevapladı.
İDAM CEZASI TARTIŞMALARI
İdam cezası tartışmalarına ilişkin soru üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Benim yaklaşımımı herhalde biliyorsunuz. Meclisten idamla ilgili karar çıktığında, bana gelmeyecek mi bu, bana geldiğinde ben bunu onaylarım. Meclis idamla ilgili olumlu bir karar verdiğinde onama makamı olarak ben bunu onaylarım” cevabını verdi.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, Anayasa Mahkemesinin tüm unsurlarıyla yeniden masaya yatırılmasına ilişkin açıklaması hatırlatılarak, “Yüksek yargıyla ilgili sizin böyle bir düşünceniz var mı?” sorusunu Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu da yine parlamento çalışmasıdır. Parlamento, AYM’yle ilgili yeni bir yapılanmaya giderse, yeni bir adım atarsa seve seve ben de buna katılırım” şeklinde cevapladı.
Yeni yasama yılı açılışında HDP’nin, Genel Kurul Salonu’nda bulunmamasına ilişkin soru üzerine de Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Varlığıyla yokluğu arasında zaten herhangi bir fark yok. Çünkü onların her zaman yeri ya dağdır ya sokaklardır” dedi.
Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın, uluslararası topluma Türkiye’nin, Azerbaycan-Ermenistan çatışmasına müdahil olmaması çağrısının hatırlatılması üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Biz ne yapacağımızı Paşinyan’a soracak değiliz. Biz bunun kararını kendimiz verdik. Bugünkü Meclis konuşmamda da zaten bunları dinlediniz” ifadelerini kullandı.
KORONAVİRÜS SALGINI
Koronavirüs salgınına dair açıklanan vaka sayılarına yönelik tartışmanın hatırlatılması üzerine de Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: “Bilim Kurulu dediniz. Buyurun Bilim Kurulu. Bilim Kurulu kimlerden oluşuyor? Bilim insanlarından. Bilim insanları da bununla ilgili her türlü düşüncelerini, çalışmalarını, araştırmalarını yapıyorlar ve Sağlık Bakanımızın başkanlığında yürütüp adımları atıyor. Ama tabii üzüntümüz var. Sayının buralara kadar çıkmaması en büyük beklentimizdi. Bir ara 14’e kadar düştü. ‘TAMAM’, (temizlik, maske, mesafe) buna bir uysak her şey değişecek. Temenni ederim ki uyarız, böylece bir an önce de koronavirüs belasından ülkemizi kurtarırız.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bosna Hersek Devlet Başkanlığı Konseyi Başkanı Becirovic ile düzenlediği ortak basın toplantısında yaptığı açıklamada, “Bağımsızlığının ilanından bu yana Türkiye olarak Bosna Hersek’in her daim yanında olduk, olmaya da devam edeceğiz. Bosna Hersek’in toprak bütünlüğü ve egemenliğine yönelik güçlü desteğimizi de kararlılıkla sürdürmekteyiz” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Bosna Hersek Devlet Başkanlığı Konseyi Başkanı Denis Becirovic, Cumhurbaşkanlığı Dolmabahçe Ofisi’ndeki görüşmelerinin ardından ortak basın toplantısı düzenlendi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bosna Hersek Devlet Başkanlığı Konseyi Başkanı Becirovic’i İstanbul’da ağırlamaktan büyük memnuniyet duyduğunu kaydetti.
Bosna Hersek Devlet Başkanlığı Konseyi Başkanı Becirovic ile çok verimli bir görüşme gerçekleştirdiklerini aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Özel bir niteliğe sahip Türkiye-Bosna Hersek ilişkilerini ayrıntılı şekilde ele aldık. Balkanlar odağında bölgesel gelişmeler hakkında fikir alışverişinde bulunduk. Gazze’de yaşanan soykırım ve İsrail karşısında Birleşmiş Milletler nezdinde atılacak adımlar üzerinde durduk” dedi.
“HEM BOSNA HERSEK’İN HEM DE BÖLGENİN BARIŞ VE İSTİKRARINA KATKI SAĞLIYORUZ”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bağımsızlığının ilanından bu yana Türkiye olarak Bosna Hersek’in her daim yanında olduklarını ve olmaya devam edeceklerini belirterek, “Bosna Hersek’in toprak bütünlüğü ve egemenliğine yönelik güçlü desteğimizi de kararlılıkla sürdürmekteyiz. Barışı Uygulama Konseyi Yönlendirme Kurulu üyeliğimiz ve EUFOR-Althea Harekatı’ndaki mevcudiyetimizle hem Bosna Hersek’in hem de bölgenin barış ve istikrarına katkı sağlıyoruz” diye konuştu.
Bosna Hersek’te tüm kesimlerin katılımıyla, geniş tabanlı bir toplumsal uzlaşının ve barış içinde bir arada yaşama anlayışının hâkim kılınmasının önemi ve değerinin açık olduğuna işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Geçmiş tecrübeler ışığında Bosna Hersek’te yaşanabilecek herhangi bir menfi gelişmenin tüm Balkanlar’ın istikrarına tehdit oluşturacağı gerçeğini unutmamamız gerekiyor. Dost ve kardeş Bosna Hersek’e yaklaşımımızın temelinde tarihi ve kültürel bağlarımızın yanı sıra bu anlayış yatmaktadır” ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu çerçevede Bosna Hersek’te 6 Ekim’de düzenlenecek yerel seçimlerin huzur içinde tamamlanarak hayırlara vesile olmasını diledi.
“ASKERÎ VE GÜVENLİK ALANLARINDAKİ İŞ BİRLİĞİ DE GÜNDEMİMİZDE YER ALDI”
Görüşmelerinde, Bosna Hersek ile ikili ilişkilerini derinleştirmek amacıyla atılacak adımlar üzerinde de durduklarını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: “İkili ticaret hacminin bu senenin sonunda 1 milyar dolara ulaşacağını tahmin ediyoruz. Tabii bu rakamı yeterli bulmuyoruz. Bu minvalde karşılıklı ticareti artırma noktasında yapılabilecekler hakkında fikir teatisinde bulunduk. Saraybosna-Belgrad Otoyolu’nun yapımına ilişkin çalışmaları da bu kapsamda ele aldık. Projenin bir an evvel tamamlanmasına dair temennimi Sayın Başkan ile paylaştım. Enerji ve altyapı başta olmak üzere Bosna Hersek’in kalkınmasına yönelik projelere destek vermeye devam edeceğimizi de bu vesileyle kıymetli kardeşime aktardım.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu yılın yedi ayında Bosna Hersek’i ziyaret eden turistler arasında Türk vatandaşlarının, komşu ülkeleri de geride bırakıp ilk sırada yer almasının sevindirici olduğunu vurgulayarak, “Ülkelerimiz arasında kimlikle seyahati mümkün kılacak anlaşmayı yakın zamanda imzalayarak, halklarımız arasındaki beşerî münasebetleri daha da geliştirmeyi hedefliyoruz. Askerî ve güvenlik alanlarındaki iş birliği de gündemimizde yer aldı. Özellikle savunma sanayisine yönelik iş birliğimizi nasıl ve ne denli geliştireceğimizi değerli kardeşimle ele aldık. FETÖ ile ortak mücadele bağlamındaki beklentilerimiz üzerinde durduk” diye konuştu.
“GAZZE’DE YAŞANANLARIN FAİLLERİ ULUSLARARASI HUKUK KARŞISINDA HESAP VERECEK”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda, 11 Temmuz 1995 Srebrenitsa Soykırımını Uluslararası Düşünme ve Anma Günü ilan edildiğini, Türkiye’nin alınan bu kararı eş sunucu olarak desteklediğini söyledi.
Bu temelde Türkiye’nin 11 Temmuz’u “Srebrenitsa Soykırımını Düşünme ve Anma Uluslararası Günü” olarak kabul ettiğini hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: “Bosna Hersek’in ilk Cumhurbaşkanı merhum Aliya İzzetbegoviç’in ‘Unutulan soykırım tekrarlanır’ sözünden ilhamla, soykırımın gelecek nesillere anlatılmasına yönelik gayretlerimizi sürdüreceğiz. 1990’lı yıllarda Bosna Hersek’te dünyanın gözleri önünde gerçekleştirilen katliamın bir benzerini maalesef bugün Gazze’de ve işgal altındaki Filistin topraklarında yaşıyoruz. Srebrenitsa Soykırımı’nın failleri uluslararası mahkemelerde nasıl hüküm giydilerse, Gazze’de yaşananların failleri de uluslararası hukuk karşısında hesap vereceklerdir. 41 bini aşkın Gazzeli kardeşlerimizle birlikte İsrail işgal güçleri tarafından öldürülen Ayşenur Ezgi Eygi evladımızın da hesabını adalet önünde mutlaka verecektir, hesabını da mutlaka soracağız.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bosna Hersek Devlet Başkanlığı Konseyi Başkanı Becirovic’e ziyaretleri için teşekkür ederek, kardeş Bosna Hersek halkına selam gönderdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, toplantının ardından heyeti yolcu ettikten sonra basın mensuplarına kandil simidi ikram ederek, Mevlit kandillerini kutladı.
BOSNA HERSEK DEVLET BAŞKANLIĞI KONSEYİ BAŞKANI BECİROVİC: “TİCARİ İLİŞKİLERİMİZİN DAHA DA ARTACAĞINI DÜŞÜNÜYORUZ”
Gazze’deki soykırım ve orada yaşananları, çocuklara ve kadınlara yapılanlarla ilgili Cumhurbaşkanı Erdoğan ile konuştuklarını aktaran Bosna Hersek Devlet Başkanlığı Konseyi Başkanı Becirovic, “Gazze (soykırımı) aslında bu dünyanın en büyük ayıbıdır” dedi. Bosna Hersek Devlet Başkanlığı Konseyi Başkanı Becirovic, Gazze’de bir an önce sivillerin öldürülmesinin durdurulması ve bir an önce barış ve hak sağlanması gerektiğini vurguladı.
İki dost ülkenin iyi ilişkilerine işaret eden Bosna Hersek Devlet Başkanlığı Konseyi Başkanı Becirovic, “İkili ilişkilerin, iktisadi ve turizm, eğitim, sağlık ve diğer alanlarda gelişebileceğini düşünüyorum. Önümüzdeki dönemlerde daha da ilişkilerimizi güçlendireceğimizi düşünüyorum ve Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bir kez daha samimiyete bize yardım ettikleri için teşekkür etmek istiyorum” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Bosna Hersek’e verdiği destek için teşekkür eden Bosna Hersek Devlet Başkanlığı Konseyi Başkanı Becirovic, “Bildiğiniz gibi Sayın Erdoğan dünya çapında bir lider ve o bizim Bosna Hersek’imizin de büyük bir dostu olarak bilinmekte” dedi.
İki ülkenin güçlü tarihî, kültürel ve ekonomik ilişkilerinin olduğunu belirten Bosna Hersek Devlet Başkanlığı Konseyi Başkanı Becirovic, bunun iki ülkeyi daha da güçlü hâle getirdiğini söyledi.
Bosna Hersek Devlet Başkanlığı Konseyi Başkanı Becirovic, Türkiye-Bosna Hersek arasındaki ticari ilişkilerin daha da güçlenmesini dileyerek, “İki ülke ticaret hacmi, zamanında 100 milyon avrodan bugün 1 milyar dolara gelmiştir ve önümüzdeki yıllarda bu ticari ilişkilerimizin daha da artacağını düşünüyoruz” ifadesini kullandı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, Ukrayna’nın başkenti Kiev’de, bu yıl 4’üncüsü, “çocuk güvenliği” başlığıyla düzenlenen, Lider Eşleri Zirvesi’ne video mesaj gönderdi.
Video mesajında bu seneki zirvenin ana temasının “çocuk güvenliği” olduğuna işaret eden Emine Erdoğan, “Ne acı ki bugün yaşadığımız dünyada, çocukların yaşam hakkını korumak, güvenli ve huzurlu bir ortamda büyümelerini sağlamak küresel bir sınava dönüşmüş durumda. Hâlbuki insanlığın geleceği çocukla filizlenir” dedi.
“Çocuklar bugünkü nüfusumuzun üçte birini, geleceğimizin ise tamamını oluşturur” sözünün bu gerçeği güzel bir şekilde ifade ettiğini belirten Emine Erdoğan, şöyle devam etti: “Bir toplumun ruhunu yansıtan şeyin çocuklara davranışında gizli olduğunu söyleyen Nelson Mandela da bu gerçeği vurgular. Ben bu cümleyi insanlık adına yeniden kurmak istiyorum ve diyorum ki insanlık olarak ruhumuzun yansımasını görmek istiyorsak dünya çocuklarının mevcut durumuna bakmalıyız. Bebeklerin nüfusa bile kaydedilmeden kefene sarılması, çocuk ölümlerinin savaş zayiatı sayılması, bugünkü insanlığın ruhunun ne denli karanlıkta olduğunu ortaya koyuyor.”
“TÜM ÇATIŞMA BÖLGELERİNİN ÇOCUKLARINA İNSAN ONURUNA YAKIŞIR BİR GELECEK BORÇLUYUZ”
Emine Erdoğan, Ukrayna’daki ve Suriye’deki çocukların yaraları sarılamamışken, Gazze’de eşi benzeri görülmemiş bir vahşete tanıklık edildiğini vurgulayarak, şunları kaydetti: “Her 10 dakikada bir çocuğun öldürüldüğü, yaşayan 10 çocuktan 9’unun ise açlık ve susuzluktan ölüm ile karşı karşıya kaldığı bir çatışma bölgesi düşünün. Savaş ortasındaki bir çocuğun ‘çok yoruldum, ölüp dinlenmek istiyorum’ dediği, ölmeyi yaşamaya tercih ettiği bir dünyayı nasıl içimize sindirebiliriz. Ukrayna’nın, Suriye’nin, Gazze’nin ve diğer tüm çatışma bölgelerinin çocuklarına savaşmak veya ölmek haricinde insan onuruna yakışır bir gelecek borçluyuz. Bu bilinçle bir araya gelmiş olan bizler, herkes için adil ve yaşanabilir bir dünya hayaline inanıyoruz.”
Böyle bir yeryüzünü çocuklar aşkına kurmaya yönelik atılan her adımın çok değerli olduğuna dikkati çeken Emine Erdoğan, “Evlatlarımızın, savaşın karanlık gölgesiyle dünyalarından eksilen her rengi yeniden yerine koyma sorumluluğunu yüreğimizde hissediyoruz” dedi.
Bu bakış açısıyla Olena Zelenska’nın özellikle Ukraynalı çocukları korumaya yönelik çalışmalarını kıymetli bulduğunu belirten Emine Erdoğan, “2022 yılında, savaş mağduru Ukraynalı çocukları Türkiye’de misafir etme girişimi de bunlardan bir tanesi. Bugün hâlâ bin 500’e yakın Ukraynalı çocuk ve refakatçisine ülkemizde ev sahipliği yapıyoruz” bilgisini verdi.
“SAVAŞIN ADİL VE KALICI BİR BARIŞLA BİR AN ÖNCE SONA ERMESİNİ YÜREKTEN DİLİYORUM”
Emine Erdoğan, vatanını savunan Ukrayna halkıyla dayanışma içinde olduklarını bir kez daha vurgulayarak, “Savaşın adil ve kalıcı bir barışla bir an önce sona ermesini yürekten diliyorum” dedi.
Çocukları koruma amacıyla düzenlenen zirvenin hayırlara vesile olması temennisinde bulunan Emine Erdoğan, “Dünyanın dört bir yanında yaşanan silahlı çatışmalarda hayatını kaybedenleri rahmetle yâd ediyorum. Başta değerli dostum Sayın Zelenska olmak üzere, tüm katılımcıları saygı, sevgi ve muhabbetle selamlıyorum” ifadelerini kullandı.
LİDER EŞLERİ ZİRVESİ
Zirve, Olena Zelenska tarafından 2021’de insani sorunların çözümüne yardımcı olacak uluslararası bir diyalog platformu oluşturmak ve insanların refahı için ortak projeler uygulamak amacıyla başlatıldı.
Size daha iyi hizmet sunabilmek amacıyla çerezleri kullanıyoruz. Çerezler Hakkında Aydınlatma Metni için tıklayınız. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, Gizlilik ve Çerez Politikamızı kabul etmiş olursunuz.
Size daha iyi hizmet sunabilmek amacıyla çerezleri kullanıyoruz. Çerezler Hakkında Aydınlatma Metni için tıklayınız. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, Gizlilik ve Çerez Politikamızı kabul etmiş olursunuz.
Gerekli cookie, sayfa gezinmesi ve web sitesinin güvenli alanlarına erişim gibi temel işlevleri etkinleştirerek bir web sitesi kullanıma yardımcı olur. Web sitesi bu cookie olmadan düzgün çalışamaz.
Tercih cookies, bir web sitesinin, tercih ettiğiniz diliniz veya bulunduğunuz bölgeniz gibi, web sitesinin davrandığını veya görünüşünü değiştiren bilgileri hatırlamasını sağlar.
İstatistik
İstatistik cookies, web sitesi sahiplerinin anonim olarak bilgi toplayıp bildirerek ziyaretçilerin web siteleriyle nasıl etkileşimde bulunduğunu anlamalarına yardımcı olabilir.
Pazarlama
Pazarlama cookies, ziyaretçileri web sitelerinde izlemek için kullanılır. Amaç, bireysel kullanıcıya ilgi çekici ve böylece yayıncılar ve üçüncü taraf reklamverenler için daha değerli olan reklamları görüntülemektir.
Sınıflandırılmamış
Sınıflandırılmamış cookies, bireysel kurabiye sağlayıcıları ile birlikte sınıflandırma sürecinde olduğumuz cookies.